21 Eylül 2009 Pazartesi

İlker Meral !

14 Eylül 2009 Pazartesi

Bilin bakalım hangi maç ?

Toplam şut 13 -12
İsabetli şut 5 - 4
İsabetli şut oranı %38 - %33
Korner 2-4
Ofsayt 3-8
Faul 9-7
Gol pozisyonu 6-6
Topla Oynama %49 - %50

Elimizde yukarıdaki istatistikleri üreten bir futbol karşılaşması ve bu maçın sonucunu tahmin etmesi istenen 5 kişi olduğunu düşünün.


Bugün asgari bir futbol bilgisine sahip diye nitelendirilebilecek 5 kişiye yukarıdaki istatistiki bilgileri dağıttım ve onlardan bu sayıları üreten maçın sonucunu tahmin etmelerini istedim.

Buyurunuz gelen tahminler ;
(0-0) , (1-1 ) ,(1-1) , ( 1-0) , ( 1-0 )

Bahis jargonu ile konuşalım , yapılan tahminlerin hiçbiri üst değil. Bu tahmini yapan kişilere de esasında hak vermemek elde değil. Zira toplam 9 adet isabetli şutun olduğu bir karşılaşmada vurulan neredeyse her 2 toptan birinin gol olmasi gerekir ki karşılaşma üst bitsin .
Yukarıdaki istatisiki bilgileri üreten karşılaşmanın sonucunu tahmin etmesini istediğim kişilerden maçın gerçek skorunu bilmek isteyenler oldu . Bu kişilere karşılasmanın 3-0 bittiğini söylediğimde pek tabii şaşırdılar . Evet Cumartesi günü oynanan Galatasaray - Besiktaş karşılaşmasının istatistik bilgileri bu sayılar .

Arada bariz denilebilecek bir fark yok değil mi ? Skor tabelası bizi yanıltmasın . Cumartesi günü gerek stadda gerekse de televizyonları başında bu karşılaşmaya şahit olanlar esasında tam anlamı ile denk iki takımın üreteceği istatistiği veren bir mücadelede oyuncu kalitesi farkının tabelaya bariz bir şekilde yansıdığı bir karşılaşmaya şahitlik ettiler .

Bu derbi mücadelesi aslında Galatasaray camiasi açısından sene başından beri yapılan kadro hamlelerinin ne kadar doğru adımlar olduğunun ispatlandığı bir karşılaşma oldu . Ta teknik kadrodan başlayarak değerlendirildiğinde korner ve taç atışı kullanmayı bile oyuncularına öğretmeyi görev olarak gören bir ekip , sahada olan ile kulübede oturan arasındaki kalite makasının yok denecek kadar azaldığı bir futbolcu kadrosu . Az laf çok iş . Ve sonuç ortada . Yürüyedurmaya devam .

13 Eylül 2009 Pazar

İki resim arasındaki tek fark



2005 yılı idi . Fransa'nın Metz şehrinden sözleşme imzalamak için geldikleri İstanbul'da hem mütevazı hem de ürkek bir çift görüntüsü altında Ali Sami Yen stadının çimleri üzerinde fotografçılara gülümsüyorlardı . O zaman objektiflere verdikleri bu pozun Futbolcu Eşleri konulu bir çok haberde En Çirkin Futbolcu eşi kategorisinde kullanılacağını bilselerdi böylesine mutlu poz verirler miydi bilinmez . Hoş bu karenin En çirkin Futbolcu Eşleri konulu magazinel haberlere konu olmasının yegane sebebi , futbolcu kahramanımızın o günden beri sürekli yükselen form grafiği ile dünyanın sayılı sporcuları arasına girmiş olması bunu kabul edelim. Dolayısı ile futbolcunun bonservis değerindeki artışın , eşinin güzelliğine de benzer oranda yansıdığını artık Almanya'da verdikleri pozlardan rahatlıkla anlayabiliyoruz .


Hep böyle mutlu olmalarını ve mutlu kalabilmeyi becermelerini dileyelim . Franck Ribery'inin eşinin geçirdiği dönüşümü meşhur kredi kartı reklamındaki sloganın içinin boşaldığı bir duruma örnek olarak vermek istiyorum . Paranın satın alabildiği bayağı bir şey varmış yahu .



Yazıyı yazmadan önce iki resimdeki bayanın aynı kişiler olup olmadığı konusunda şüphelerim vardı . Ne yalan söyleyeyim , hala emin değilim .

7 Eylül 2009 Pazartesi

1 bilet 2.165 TL





Evet başlığı yanlış okumadınız . Cumartesi günü oynanacak olan Galatasaray-Beşiktaş karşılaşmasında bir bilet 2.165 TL 'ye satılacak (mış ) . Bu bilgiyi okurları ile paylaşan hurriyet.com.tr editörlerine kocaman bir alkış . Zira bu editörler spordan ve futboldan o denli bihaber insanlar ki bir internet sitesine bir haber eklemeden önce o haberin doğru olup olmayacağını düşünebilecek yetkinlikte bile değiller .

Allahaşkınıza Türkiye'de hangi futbol müsabakasında bir adet biletin fiyatı 2.165 TL olur ?

Bu haberi buraya ekleyen editör bunu düşünemeyecek kadar bilgisiz ve cahil midir ?

Haberin içeriğine tıklandığında ise durumun "güler misin , ağlar mısın ? " formatına döndüğüne şahit oluyoruz. Öğreniyoruz ki Numaralı tribün Grup 2 kategorisindeki biletlerin 165 TL olan fiyatı editör arkadaşımız tarafından 2.165 TL olarak algılanmış ve haber başlığı olarak alınmasında bir sakınca görülmemiş .




Malesef basının durumu bu . Dikkatsizlik mi , dezenformasyon yaratılabilecek her durumu kullanma gayreti mi , cahillik mi ? Ya da hepsi mi ?

4 Eylül 2009 Cuma

Hep Böyle Kazanamazsın

Bugün alışageldiğimiz ve artık şaşırmadığımız bir yanlış haber durumu ile karşı karşıya kaldık.


Elimizde ne var ? Türk basının Amiral gemisi olmak ile övünen Hürriyet gazetesi ve o gazetenin spor yazarı olan bir kişinin bugün Elano hakkında yazdığı yazı - haber , bu habere bu basın kurumunun internet sitesinde yapılan yorumlar , bu haber hakkında Galatasaray Spor Kulübünden yapılan açıklama ve keza habere konu edilen Shaktar Donetsk kulübünün resmi internet sitesinden haber hakkında yapılan açıklama . Tüm bu verileri alt alta koyduğumuzda bir kısım basınımızın utandığımız hali ile bir kez daha yüzyüze geliyoruz .

Biri çıkıyor bir haber yazıyor, yazdığı haberide adı sanı belli bir Ukraynalı vatandaşa dayandırıyor. Habere göre Elano 15 gün parasını alamaz ise eğer sorun yaratırmış . Bu haberin içerisinde adı geçen Ukrayna takımının Basın Ofisi ise kendi resmi sitesinden yaptığı açıklama ile haberin yanlış olduğunu Elano hakkında böyle bir söylemde bulunulmadığını açıklıyor . Elano'nun resmi sporcusu olduğu ve işvereni olan Galatasaray Kulübü de bu açıklamayı temel alarak haberin yanlış olduğunu açıklamak zorunda kalıyor .

Bu haberin yanlış olduğu , haberi yazan kişinin gazetecilik etiğine uygun hareket etmediği açık iken bu bağlamda eleştirileri yapacağımız ve bu haberin yanlış ve yalan olduğunu iletmemiz için elimizdeki tek şans olan Hürriyet internet sitesi okuyucu yorumları bölümüne ise haber ile ilgili ne yazık ki yorum yazamıyoruz. Mevcut haberin yorum kısmı 10:22 'den beri güncellenmiyor .

Sözlerimizi habere konu olan sözleri söylediği şeklinde yanlış bilgi verilen Sergey Palkin'in Shaktar Donetsk'in resmi sitesindeki açıklamaları ile bitirelim . Belki bu tip yanlış haberleri yazmayı alışkanlık edinenler , " Yahu bu elin Ukrayna'lısı ne demiş acaba ? " diye merak eder okur ve suratları biraz olsun kızarır .

"I do not understand where the Turkish reporters could find such negative information. And the stranger thing is that it had been put down to my words. I think the Turkish media must publish their official denial. Otherwise, all Turkish supporters and football publicity will be misled."

"Bu tür olumsuz bilgileri Türk gazetecilerinin nereden edindiğini anlayamıyorum. Daha garibi bunları benim üzerime atmalarıdır. Türk medyası bu konuda hata yaptığını kabul etmelidir, yoksa bütün Türk taraftarlarını yanlış yönlendirmiş olacaktır"


Yazının başlığını ise şuradan seçtim . Sanki başlık ile bu beyefendi kendisine mesaj veriyor .

1 Eylül 2009 Salı

Home : Manchester United , Away : Chelsea

Mısır'ın ve Kuzey Afrika'nın en başarılı futbol takımı olan Al Ahly'nin forma lansman gecesinden iki kare.

Kulüp , müzesindeki 34 Mısır Ligi şampiyonluğu , 35 Mısır Kupası , 6 Afrika Şampiyonlar Ligi Kupası , 4'er adette Afrika Kupa Galipleri Kupası ve Afrika Süper Kupası ile tam bir kupa koleksiyoneri .


Bu sezonki sponsorları Vodafone . Göğüs reklamı İngiliz şirketi olunca herhalde forma tasarımlarında da Premier Lig takımlarından esinlenmemek olmaz diye düşünmüşler . Zira tanıtılan formalardan iç saha için kullanılacak olanı Manchester United , deplasmanda kullanılacak olan ise adeta Chelsea forması .

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Perfect Strangers


Yaşı 30 üzeri olanlar iyi hatırlar . O zamanlar ismi Magic Box olan Star1 televizyonunda akşam kuşağında yayınlanan ve seyrine doyum olmayan bir Amerikan sit -com 'unun adıdır Perfect Strangers .

Bu seri dizide Mipos adlı bir Yunan adasından Chicago'da yaşayan kuzeni Larry'nin yanına göçen Balki adlı bir vatandaş ile kuzeninin başlarından geçen komik maceralar anlatılır . Bu dizinin ismi Türkçe'ye de Muhteşem İkili diye çevrilmiştir.


Peki biri size " Bu yılın futboldaki muhteşem ikilisi olma adaylarınız kimlerdir ? " diye bir soru sorsa cevabınız ne olur ? Ben tereddütsüz yukarıdaki resimdeki arkadaşların adlarını söylerim.

Birisi Türkiye'de oynamış , diğeri ise transfer sezonunda "İstanbul'a yolu düşer mi acaba?" diye ciddi ciddi ismi tartışılmış bir oyuncu idi.

Bu ikilinin yolları Bundesliga'da kesişti. Sezon başı Madrid yolcusu olacağı düşünülen ancak kulübünün satmaya yanaşmadığı Fransız'ın yanına Madrid'den Hollandalı bir misafir geldi .

Robben'in kramponlarına bağlı ancak çıplak göz ile görünmeyen sihirli değnekten midir bilinmez , Hollandalı Alianz Arena 'ya ayak bastığı ilk maçta hem kendi coştu hem de takımını coşturdu . Ve tabii bu aralar oldukça zor günler geçiren aynı zamanda hocası olan vatandaşına da bir nefes alma imkanı sağladı .

Kaka - Ronaldo veya Messi - Zlatan . Bence hiçbiri değil . Bu yılın muhteşem ikili oskarlarını bu arkadaşlar kazanır diye düşünüyorum . İlgi ile takip ediyor olacağım .

27 Ağustos 2009 Perşembe

FIFA 2010 Dünya Kupasına doğru # 1

FIFA önümüzdeki yaz Güney Afrika'da düzenlecek Dünya Kupasında yerel halka 120.000 adet bedava bilet dağıtma kararı almış.

Bu karar ile Dünya Kupası organizasyonun yoksulluk içerisinde yaşayan büyük bir halk kesimi tarafından kabul görmesi amaçlanıyor olmalı.

Bedava biletlerin özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinde çalışan ve gelir düzeyi düşük olan taraftarlara dağıtılması amaçlanıyor. Ayrıca stadyum inşaatında çalışan işçilere de kişi başına 2 adet bedava bilet dağıtılacağı belirtiliyor. Yurtdışından gelecek futbolseverlerin bir maç bileti için ödeyeceği asgari 80 $ fiyatın aksine FIFA ve organizasyon komitesi tarafından Güney Afrika vatandaşlarına satışı yapılacak en düşük bilet fiyatı 140 Rand ( yaklaşık 17 $ ) olarak belirlense de, günlük ortalama kazançları yaklaşık 10$ civarında olan halk kitlelerinin bu biletleri bile edinebilmesi çok zor.
Futbolu geniş kitlelere yayma ve sevdirme görevi olan bir uluslararası organizasyonun son yıllarda belkide ilk kez bu görevini hatırladığını ve uyguladığını görmek güzel . Umarım benzer sosyal sorumluluk projelerini gelecekteki turnuvalarda da görme şansımız olur.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kaldı 2 Kupa !

Biraz rakamlar ile oynayalım ;

6 : UEFA 'ya üye bir ülkenin bir futbol takımının ulusal ve uluslararası turnuvalar dahilinde bir sezonda kazanabileceği azami kupa sayısı .

Bu 6 rakamının altını biraz doldurmak gerekir . Mesela neler olabilir bu kupalar ?

1 ) Yerel Lig Şampiyonluğu
2 ) Yerel Kupa Şampiyonluğu
3 ) Yerel Süper Kupa Şampiyonluğu ( 1 ve 2 'nin sahipleri oynar )
4 ) UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu
5 ) UEFA Kupası Şampiyonluğu
6 ) UEFA Süper Kupa Şampiyonluğu ( 4 ve 5 'in sahipleri oynar )
7 ) Kıtalararası Kupa Şampiyonluğu ( 4 'ün sahibi ile Libertadores kupası sahibi oynar )

FC Barcelona futbol takımı bir sezonda kazanabilecekleri azami kupa sayısı olan 6 rakamına ulaşma yolunda son sürat devam ediyor.Son olarak geçtiğimiz Pazar gecesi İspanya Süper Kupasını müzesine götüren Barca yarın ise UEFA Süper Kupasını kazanmak için Shaktar Donetsk karşısına çıkacak.

Cuma gecesi Monaco'da II.Louis stadında Shaktar Donetsk 'e karşı yapılacak karşılaşmada 6 'da 5 yapmayı hedefleyen Katalanlar için olası bir 6 'da 6 için son durak Aralık ayında oynanacak Kıtalararası Kupa şampiyonluğu maçı olacak.

6 'da 6 olur mu ? Bence olur.

2 Hollandalı , 2 Ülke , 2 Takım

2009-2010 sezonuna başlarken yerel liglerinde bir önceki sezonu hayal kırıklığı ile kapatan iki köklü ekibin tercihi Hollandalı teknik adamlar ile yola devam etmek yönünde olmuştu.

Her ikiside total futbolu dünya üzerinde aktif olarak çalışan teknik direktörler arasında en iyi uygulayanlar arasında sayabileceğimiz , geçmişlerinde FC Barcelona tecrübesi de bulunan bu iki Hollandalı'nın yeni takımları ile beraber yeni sezona başlangıçları ne yazık ki aynı olmadı.

Bayern Münih için işler yolunda gitmiyor . Sezona Franck Ribery'in Real Madrid transferi sorunsalı ile başlayan Bavyera takımı ve yeni hoca Louis Van Gaal'in 3 maç sonundaki perfomansı sonucu puan cetvelinde hanesinde yazılı sadece 2 puan görebiliyoruz. Tam aksine Galatasaray'ın başında bulunan vatandaşı Rijkaard ise takımı başında son 11 sezonun en çok gol atılan ilk 3 haftasını yaşadı. Son olarak 1998-99 sezonunda Fatih Terim'in başında olduğu takım ilk 3 haftada 11 gole ulaşmıştı.

Bavyera takımında işlerin iyi gitmemesi doğal olarak eleştirilerinde dozajını arttırdı. Alman basınını takip ettiğimizde Effenberg ve Oliver Kahn gibi takımın eski oyuncularının ilk 3 haftadaki takım performansını kıyasıya eleştirdiğine şahit oluyoruz. Bunun aksine Galatasaray oyun ve skor olarak her ne kadar çok iyi bir performans sergilese de , bu takımın eski oyuncularınında ne yazık ki yönetim ile ilgili olan eleştirilerini dinliyoruz ekranlarda.

Her iki Hollandalı'nın da ülkeleri dışında gösterecekleri performans merakla bekleniyordu.Konuşmak için henüz erken olduğu açık olsa da Almanya'da görev yapan Louis Van Gaal için işler şu sıralar hiçte iyi gitmiyor . Van Gaal'in de , Bayern Münich takımının geçmişinde isimlerden bağımsız olarak sezon ortasında teknik direktörün işine son verilmesi olgusunun rutinleşmeye başlamasının bir halkasını oluşturmaması gerektiğini düşünüyorum. Kendisine de , ülkemizde görev yapan meslektaşı ve vatandaşına her koşulda sabır gösterileceği ve destek verileceği gibi bir ortam yaratılmasını dilemekten başka elden bir şey gelmiyor.

25 Ağustos 2009 Salı

9 yıl önce 9 ay sonra

Tam tamına 9 yıl oldu.


Jardel'in , gelişine sağ ayak içi ile vurduğu topun Iker Casillas'ın yanından Real Madrid ağları ile buluşmasının üzerinden tam 9 yıl geçti.

O topun file ile buluştuğu o an , Türkiye'de bir futbol takımının bir UEFA organizasyonunda kazandığı ikinci kupayı müjdeliyordu. Zaten bu kupayı alabilmek için oynayacağınız karşılaşmaya çıkabilmek için öncesinde bir kupa daha almak gerekiyordu ya...

17 Mayıs 2000 , 25 Ağustos 2000. Bundan tam 9 yıl önce neticesinde kazanılan kupaların oynandığı karşılaşmaların tarihleri.

Şimdi ise vizyonu ortaya koyma vaktidir . Evet 9 yıl önce 9 ay sonra , yani Mayıs'ın 2010' u müzeyi 3 'lemenin tam vaktidir.

Bu ihtimal size uzak geliyor mu ? Bana gelmiyor zira yukarıda elinde kupa ile gülümseyen 10'un söylediği gibi...
"Galatasaray isminin olduğu yerde her zaman umut vardır."

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Büyük Aile Mutlu!

"Galatasaray'a gönül verenler 2009-2010 sezonu başlangıcından itibaren adına futbol denilen sihirli oyunun nimetlerinden en fazla nasiplenmiş topluluktur." dersek sanıyoruz kimseleri karşımıza almayız.


Galatasaray maçlarında hem sahada ortaya konan oyun hem de futbolun en önemli öğesi olan ve İngilizce'de hedef (Goal)anlamına gelen, bir nevi her iki takımın yegane amacı olan atılan gol sayısına da baktığımızda bu sıralar Sarı Kırmızılı taraftarlardan mutlusu yok. Bu mutluluğun çeşitli göstergeleri de yok değil. Misal geçtiğimiz yıllarda doldurulmasında bile büyük zorluk çekilen ve bu yüzdendir ki bu yıl başından itibaren bir bölümü loca şeklinde düzenlenen ve satışa sunulan Yeni Açık alt tribünün tıklım tıklım görüntüsü çok şey ifade ediyor. İyi futbol oynarsan , göze hoş gelen hareketleri yeşil saha üzerinde sergileyebilecek yetenekte oyunculardan oluşan bir kadro kurarsan eğer,kapalı gişe oynarsın.


Galatasaray futbol takımının kadro evriminin boyutlarını uzun uzadıya irdeleyecek değiliz. Transfer sezonun bitmesine 1 hafta kala gelinen noktada bu ekipten rotasyona oldukça yatkın , yetenek ve sahada alınacak sonuç olarak birbirinden çokta farklı olmayacak 2 adet takım çıkabileceğini düşünüyorum. Bu noktada dün sahaya çıkan ilk 11 ile Perşembe günü Estonya'da sahada olacak ilk 11 ' i karşılaştırdığımızda söylediklerimiz daha anlamlı olacaktır.


Galatasaray sayesinde bu sezon futbol literatürüne yeni bir klişe daha eklendi , eklenecek.

Nedir bu ?

"Galatasaray daha henüz güçlü bir takım ile karşılaşmadı. Defansı biraz sağlam,orta sahası iyi pres yapan ve yetenekli bir forvete sahip takımlar Galatasaray'ı yener."
Olabilir mi?

Neden olmasın. Futbol bu. Her sonuca açık. Kitleleri bu kadar peşinden sürüklemesinin bir sebebi de birazda bu sürprizler değil mi ? Yine de bu yargının altını bir şekilde doldurmak gerekiyor.

Doğrudur, Galatasaray futbol takımı sezon başından itibaren kendi kalibresinde bir takım ile henüz karşılaşmamış olabilir . Lakin bu derece yetkin bir takımın bir sezon içerisinde kendi kalibresinde bir takım ile yapacağı maç sayısı bir elin parmaklarını geçer mi ? Bence geçmez . Dolayısı ile büyük takım küçük takım ayrımı yapmadan bu süreçte alınabilecek tüm puanların alınması , Avrupa Liginde ise geçilebilecek tüm turların ülke puanına da katkı yapacak şekilde geçilmesi gerekiyor . Galatasaray'ın yaptığıda bu . Bu işi hem de iyi yapıyor.


Sahada zevk alarak oynadığı her halinden belli olan oyuncular , kenarda yaptıkları işin ciddiyetinden bir an olsun bile sapmayan bir duruş sergileyen bir teknik ekip, kurdukları takımı büyük bir gurur ile seyreden yönetim kurulu üyeleri, bu takımı kuran yönetim kurulu üyelerine oy veren/vermeyen üyeler ve gerek tribünde gerekse de televizyonları başında gönülden bağlı oldukları takımı büyük bir keyifle seyreden milyonlar. Adına Galatasaray denen bu koskocaman ailenin keyfini bu aralar kimse kaçıramaz.

Ne mutlu onlara !

21 Ağustos 2009 Cuma

Pazar günü öncesi ( 3.57 vs 0.76 )

Futbolun matematiği ve istatistiği üzerine bir kaç bilgi vererek başlayalım .

Galatasaray bu sezon oynadığı 7 resmi maçta toplam 25 adet gol attı . Bu bir anlamda maç başına 3.57 'lik bir gol ortalaması demek.
Rakip Kayserispor ise Süper Ligde geçen sezonun en az gol yiyen takımı . Şöyle ki Kayserispor geçen sezon oynadığı 34 maçta kalesinde sadece 26 gol görmüş. Bu rakamlar bize Kayserispor'un maç başına 0.76 adet gol yediği bilgisini veriyor.Kayserispor için bir diğer ilginç istatistik ise geçen yıl yarım sezona denk gelen bir rakamda yani toplam 17 maçta gol yememiş olması.

Pazar günü Ali Sami Yen stadına gelecek olanlar sezona fırtına gibi bir başlangıç yapan bir takım ile gol yememe ezberine sahip bir takımın mücadelesini izleyecek. Sahada her ne kadar geçen sezondan sahip olduğu gol yememe ezberine sahip bir Kayserispor görecek olsak dahi her iki takımın birbirleri ile oynadığı karşılaşmalara göz attığımızda Galatasaray'ın ezici bir üstünlüğü göze batıyor.Şu ana kadar lig maçlarında rakibini sadece 1 kez yenmeyi başarabilmiş bir Kayserispor deplasmanda yani İstanbul'da da yegane puanını geçen sezon almıştı.

Bu sezon oynanacak maçlar öncesinde , Galatasaray'ı izleyenler Frank Rijkaard'ın sahaya süreceği ilk 11'i tahmin edebilme konusunda oldukça zorlanıyor . Hollanda'lı hoca adına rotasyon denilen kavramı iyi uyguluyor . Süper Lig'de oynanan 2 karşılaşmada toplam 18 oyuncuya görev verildi . Her iki maçtada sadece kaleci Leo Franco ve yeni transfer Mustafa Sarp 90 dakika görev aldılar . UEFA Avrupa Ligi maçlarını da düşündüğümüzde Perşembe akşamı oynanan Tallinn karşılamasının 74.dakikasında Mehmet Topal ile yer değiştiren Mustafa Sarp toplam 614 dakika ile en fazla süre alan oyuncu ancak bu verilere göre bile kendisinin Pazar günü ilk 11'de başlayacağına emin olamıyoruz . Bu kadro derinliğine sahip ve birbirini aratmayacağına inanılan futbolcuların hem sahada hem de yedek kulübesinde bulunduğu bir ekibin başında olan Rijkaard'ın ne hissettiğini bilmeyi çok isterdim.Bu herhalde iki tane süper lüks spor arabası olan birinin hafta sonu gezintisine hangi arabası ile çıkacağına karar verememesi gibi bir durum olmalı.

Sadede gelirsek eğer bu maç istatistik biliminin verilerini de göz önünde bulundurduğumuzda Galatasaray takımının renkdaşı karşısında mutlak favori olduğu bir karşılaşma olacak . Galatasaray'ın 3.57 'lik ortalamasına karşı 0.76 'lık Kayserispor istatistiği.Yine de hiç bir maç sahada oynanmadan kazanılmaz.Ali Sami Yen'e gelecek taraftarların futbola doyacağı güzel bir karşılaşma olsun.

4-3-3'ün +1'i

Bu sezon Ali Sami Yen stadına gelen futbolseverler her maç biraz daha gelişen bir Galatasaray izliyor . Total futbolu öğrenmek için seyahate çıkan bu takımın bu yolcukta iş kazaları yaşayacağını bilerek ve öngörerek seyredilmesi ve izlenilmesi mümkün olduğu anda ortaya kusursuz bir takım ve kusursuz bir tribün çıkacaktır .

Sezon başından beri nispeten zayıf takımlar ile oynandığı ve bu doludizgin gidişin buna bağlandığı bir ortamda bu yorumu yapan spor yazarları ve rakip takım taraftarlarının haklı çıkmak için ellerini ovuşturarak beklediği Galatasaray'ı sevenler ve tribüne gelenler tarafından unutulmaz ise eğer bu seyahatin mola yerlerinde ve tabii ki yolun sonunda başarı ve zafer kaçınılmaz olacaktır.

Başarı ve zafere giden yol yek vücut olmaktan geçmektedir. Bu sezon umuyorum ki yeni açık alt tribünün bile tıka basa dolduğu daha çok maçlar izleyeceğiz . Eski açıkta merdiven boşluklarında 1 kişilik yerde 3 kişi durmaya çalışan tribün emekçilerini göreceğiz . Kapalısı ve numaralısı ile birlikte bütün Ali Sami Yen , Rijkaard ve Neeskens'in taktik tahtasında 4-3-3 'ün yanındaki +1 olmayı çok sevdi ve bu görevine devam etmeye de kararlı . Bu gün bu taraftar " 10 senelik bu çile , bitsin artık bu sene " tezahüratını söyleyeceği ve 17 Mayıs 2000 gününe atıfta bulunacağı günleri büyük bir sabırsızlıkla beklemektedir .

Güzel günler yakın . 4-3-3 'ün +1 ' i de göreve hazır . O halde bitiş cümlesi de Galatasaray resmi dergisinin Ağustos ayı kapağından gelsin .

Sahne senin Galatasaray .

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Türk Kızılayı

Beşiktaş futbol takımı pazartesi akşamı İnönü stadında oynanan Antalyaspor maçına sırt bölgesinde Türk Kızılayı logosu bulunan formaları ile çıktı. Bir süre önce Beşiktaş Spor Kulübü Divan kurulu toplantısında bir konuşma yapan kulüp başkanı Yıldırım Demirören Beşiktaş gibi bir kulübün senede 2-3 milyon dolar gelir kazanacak diye formasına sırt reklamı almayacağını , sosyal alanda Beşiktaş'ı bir numara yapma hedeflerinin bulunduğunu ve bu bağlamda yeni sezonda forma sırtında Türk Kızılayı logosu ile mücadele edeceklerini belirtmişti. Gerçekten alkışlanması ve destek verilmesi gereken bir davranış değil mi ?

Bilindiği üzere Türkiye Futbol Federasyonu sportif ekipman ve reklam talimatında bu sezon başından itibaren geçerli olmak üzere yaptığı değişiklik ile futbol kulüplerine formalarında bulunan göğüs ve kol bölgesi dışında , şortun baldır tarafı ve forma sırtına da reklam alınabilmesi imkanını sağladı . Bu değişikliğin yegane sebebi olarak futbol kulüplerinin reklam gelirlerinin artırılması düşünülebilir,zira bir çok futbol ülkesindeki liglerde formalar üzerinde benzer bölgelerde reklamverenlerin şirket isimleri ve logolarına rastlıyoruz.

Bu talimat değişikliği sonrası İstanbul'un 3 büyük kulübünden Galatasaray ve Fenerbahçe amatör branşlarına da sponsorluk desteği veren firma ile sırt reklamı konusunda anlaşma yaptı . Anlaşmaların mali boyutu konusunda şeffaf bir bilgiye sahip olamıyoruz ancak anlaşmanın bu kulüplere ciddi bir girdi sağladığını tahmin edebiliyorum . Şimdi Beşiktaş'ın da aynı yolu takip etmesi ve hatta basketbol şubesine de sponsorluk desteği veren aynı firma ile reklam anlaşması yapması beklenirken sırt reklamı olarak Türk Kızılayı logosunu kullanma kararı alması ve bunu sosyal sorumluluk projesi olarak göstermeye çalışması bana hiç inandırıcı gelmiyor .

Başkan Demirören 8 Ağustos tarihli divan toplantısında başta da belirttiğimiz gibi Beşiktaş gibi bir kulübün senede 2-3 milyon dolar için sırtına reklam almayacağını ifade etti . Bu açıklamayı Beşiktaş'ı diğer rakiplerinden ayırt etme çabası içeren ve onlardan daha farklı olduğunu ifade eden bir açıklama olarak görüyorum . Başkan Demirören bu açıklama ile Beşiktaş o denli farklı bir kulüptür ki 2 -3 milyon dolar için formasına reklam aldırmaz mesajı vermek istiyor . Kazın ayağı bence öyle değil .

Beşiktaş'ın bu davranışı bir çok platformda Barcelona ile özdeş tutuluyor ve takdir görüyor .Beşiktaş Başkanı zaten bu kararlarını sosyal sorumluluk şemsiyesi altına alarak benzer bir mesaj veriyor. Bilindiği gibi Barcelona futbol takımı tarihi boyunca forma üzerine reklam almayan tek kulüp zira Barcelona forması Katalanlar için milli takım forması ile eşdeğer .Barcelona'nın bir sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde son yıllarda Unicef reklamını göğüs forması olarak kullanması ve hatta düzenli olarak Unicef'e bağışta yapması ile Beşiktaş'ın bu son hamlesi arasında bir benzerlik kurulmak isteniyorsa bilinsin ki bu sağlıklı bir benzerlik olmayacaktır.

Barcelona'nın göğüs forması reklamı Unicef'tir . Beşiktaş profesyonel futbol takımının mevcut bir göğüs ve kol reklamı anlaşması mevcuttur. Benim görüşüme göre " Büyük kulüp sırtına reklam almaz " diyebilen bir başkanın göğüs reklamı dahi almaması gerekir . 2-3 milyon dolar için sırta reklam alınmaz ise 4-5 milyon dolar içinde göğüse reklam alınmamalı.Barcelona her yıl düzenli olarak Unicef'e bağış yapıyor . Amaç sosyal sorumluluk alanında Beşiktaş spor kulübünü 1 numara yapmak ise Beşiktaş yönetiminin Türk Kızılay'ına düzenli olarak bağış yapma gibi bir niyeti veya diğer sosyal sorumluluk projelerine destek vermek gibi bir planı ve çalışması var mıdır ? En önemli soru ise şudur ; Beşiktaş yönetimine profesyonel futbol takım forması sırt reklamı için teklif veren herhangi bir reklamveren olmuş mudur ? Teklif verilmiş ancak Beşiktaş yönetimi tarafından reddedilmiş midir ?

Sanılmasın ki futbolun endüstrisinden hazzediyorum . Tam aksine futbolun sadece zevk için oynandığı yıllara çok az bir kısmını hatırlıyor olsam dahi büyük bir özlem duyan bir sporseverim. Ancak futbol endüstrisinin kulüplere verdiği imkanlar üzerinden bir çıkarım yaparak kendini farklılaştırma çabalarının ne kadar beyhude olduğu da malum.Futbol ve onun canavarlaşan endüstrisinin verdiği ve/veya kabul edilmeyen imkanlar kullanılarak farklılaştırma bile yapılabiliyor ise ileride daha neler görebiliriz düşünmek dahi istemiyorum.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Mert Çetin

Bu bir özeleştiri yazısıdır. Ne mutlu ki özeleştiriye konu kişi tuttuğu takım hakkında yorum yapamayacak hale gelmiş bir futbol fukarası,hangi konuda sert bir şeyler karalama kararı alsa ve bu kararını uygulasa daha sonrasında aynı konu hakkında eli dili tutulan biri olup çıkmıştır. Özeleştiriye sebep olan yazı konumuz Galatasaray Spor Kulübü teknik heyetine hizmet veren tercüman meselesidir.

Bir süre önce Frank Rijkaard’ın tercümanı olan Mert Çetin ve o’nun tercüme yeteneği ile ilgili çok olumsuz bir yazı kaleme almıştım.Galatasaray’a dair fikirlerin paylaşıldığı birçok sanal ve reel platformda kendisinin İngilizce tercüme konusundaki eksik ve hatalı uygulamaları sonucu ulusal basında hocanın sözlerinin tam anlamı ile yansıtılamaması örneğinden yola çıkarak hocanın taktiksel direktiflerinin oyunculara aktarılması konusunda da sıkıntılar olabileceği konuşulur olmuştu.

Asgari bir İngilizce bilgisi ile kelimelerin anlamlarının farklı şekilde yansıtıldığının farkında olan tüm futbolseverlerin bu endişelerinin devam ettiği aşikar , lakin sezon başı itibari ile değişen yayın yönetmeliğinin yayıncı kuruluşa sağladığı yeni imkanların bir sonucu olarak bu profesyonelin takım içerisindeki konumu ve saygınlığını birebir gözlemleyebilen benimde aralarında olduğum kişilerin artık Mert Çetin’in tercüme görevi dışında takım içerisinde sahip olduğu özvarlığının ekibe tam uyum sağladığını rahatlıkla söyleyebilmeleri de mümkün .

Tabii ki asli görev olan tercüme işinin en mükemmel şekilde gerçekleştirilmesi her zaman önceliğini korumalı . Bu aşamada Mert Çetin’in bir çoğumuzun büyük bir gıpta ile öykündüğü bu görevinin gereğini en iyi şartlarda yapması için bireysel olarak mesleki yeteneklerini geliştirmesi için çok çalışmaya devam etmesini dilemekten başka bir şey elden gelmiyor.Takım içerisinde kısa bir sürede bu derece sevilebilmeyi ve kendisini kabul ettirmeyi başarmış birinin mesleki gelişimini arttıracak bir iş disiplinine de sahip olduğunu düşünmek istiyorum. Kendisini büyük bir ilgi ve merak ile izlemeyi sürdüreceğim. Her geçen gün bir adım ileriye giden bir takımın kulübesinde oturan biri olarak , o’nunda takım ile birlikte her geçen gün mesleki becerilerini geliştirmesini ümit ediyor ve diliyorum.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Hep Böyle Kal

Erol Evgin'in en sevdiğim şarkılarından biridir. " Hep böyle kal."

Şimdilerde Galatasaray formalı bir oyuncuyu seyrederken bu şarkı ve onun sözleri aklıma geliyor.

Sezon öncesi piyasa daha henüz hareketlenmeye başladığında açıklanan bir transferdi bu . Kendisini futbol sahası dışında ilk kez tatilini sürdürdüğü Antalya'da , Lig TV mikrofonlarına verdiği röportajında dinleme ve izleme şansı bulmuştum. Henüz resmi mukaveleyi imzaladan verdiği o kısacık mülakatında kendisi hakkında sade bir Galatasaray taraftarı olarak edindiğim izlenim çok olumlu idi. Heyecanı gözlerinden okunuyordu . Kolay değil , 2006/2007 sezonunda Kayseri Erciyes forması ile Ali Sami Yen 'de hocası ve takım arkadaşları ile bizlere yaşattıkları hayal kırıklığından sonra o gün orada büyük bir sürprize imza atan mütevazi takımın en iyi oyuncularından birinin yolu artık Sarı Kırmızı ile kesişiyordu. Transferinin neredeyse sezon bitmeden resmiyet kazandığını düşünürsek , o 'nu Kayseri'den Bursa'ya götüren ve yine İstanbul'a gelmesine aracılık ettiğini düşündüğüm Büyük Kaptan'a da özel bir teşekkür etmek gerekir.

Mustafa Sarp'ın adı sezon hazırlıkları başladığında kurulan Galatasaray kadrolarında iyi bir rotasyon oyuncusu olması ümitleri ile genelde ikinci 11 'e yazılıyordu . Mehmet Topal'ın beklenmedik sakatlığını hesaba katmazsak eğer forma giydiği ilk hazırlık maçından itibaren
sahada gösterdiği performans ile formayı kaptı ve kolay kolay da bırakacağa benzemiyor .

Bence Mustafa Sarp'ın en önemli özelliği futbolu basit oynamaya çalışması . Oynadığı mevki ve hocasının O'na verdiği görevi layığı ile yapmaya gayret gösteriyor . Orta sahada defansif özellikte bir görev almasına rağmen henüz 5.resmi maçta attığı 2 gol Sarp'ın futbol iştahının da bir göstergesi olsa gerek.

Bazı oyuncular vardır üstüne geçirdiği formanın değerini bilen , o formayı giymenin ne anlama geldiğini o formanın üzerindeki armanın aşığı olan tribünlerdekiler kadar bilebilen . Onlar özel futbolculardır . Mustafa Sarp 'ta özel bir futbolcu olma yolunda hızla ilerliyor lakin emniyet kemerini de sıkı sıkıya bağlamış durumda . Yani trafikte sorun yok , olacağını da düşünmüyorum. Öyle ise Erol Evgin'den Mustafa Sarp için gelsin ...

"Hep böyle kal . " Mustafa . Hep formaya yakın.

31 Temmuz 2009 Cuma

Netanya maçının ardından

UEFA'nın aynı şehirde aynı gün 2 maç oynatmama kuralı gereği Fenerbahçe'nin de İstanbul'da oynaması yüzünden deplasmanda oynanan Netanya karşısındaki UEFA Avrupa Ligi 3.ön eleme ilk maçı için ekranların başına geçme teklifi Anadolu yakasındaki arkadaşlardan geldi.

Geçen sene "Metrobüs'e bindik geliyoruz " sloganı ile varılmak istenen yere bu kez araba ile varmaya çalıştığımızda hakemin kronometresi 25.dk 'yı gösteriyordu . Radyodan kulaklarımızın duyduğu kadarı ile maça oldukça baskılı başlayan Galatasaray bizim ekran başına geçmemizi beklermiş gibi kalesinde golü gördü . Tobol karşılaşmasında yenilen golün bir nevi defansif zaafiyet olarak bire bir benzerinin yaşandığı bir gol oldu. Günden güne bu zaafiyetin azalacağını düşünüyorum ki takım oynadığı her maç futbol ağzı ile üzerine biraz daha koyarak ilerliyor . Dolayısı ile bu konuda umutlu olmamak mümkün değil .

Yenilen gole verilen hızlı cevap sonrası takım adeta solistliğini Arda Turan'ın yaptığı ve en prestijli gecelerde sahneye çıkan kaliteli bir koro edası ile oynadı.

Basları güçlü ve tok , baritonları - tizleri her biri kendi işinin en iyisi olma gayretini gösteren gırtlaklara benzeyen ayaklar vardı sahada .

Tek tek kişi özelinde bir değerlendirme yapmak tüm takıma haksızlık olacaktır ancak Frank Rijkaard , Johan Neeskens , Albert Roca Pujol ve Carlos Quadrat isimlerinden oluşan teknik heyet önderliğinde , yeşil sahada üzerinde GS arması olan formalar giyen sporcuların , alamet-i farikası o arma olan kulübe gönülden bağlı insanları çok mutlu etmek için çabaladıklarını görmek , o kişilerden biri olarak beni fazlasıyla mutlu etti .

Total futbolu öğrenmek ve uygulayabilmek için çıkılan bu yolda bu ekibin gün gün gelişmesini büyük bir sabır fakat bir o kadar da zevk ile izliyor ve bekliyor olacağım.

Bekleyip göreceğiz...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Mezura

Konu malum , boy ölçüsünün alınması .

3-4 yıldır sürekli arttığı iddia edilen performansı ile geçen sezon Turkcell Süper Ligini ikinci sırada bitirerek Şampiyonlar ligi 3.ön eleme karşılaşması oynama hakkı kazanan Sivasspor, takkenin düşüp kelin göründüğü bir gecenin kahramanı oldu.

Dün gece hep beraber , çağın neresinde olduğu büyük bir soru işareti olan oyun anlayışı , Anadolu’nun yükselen yıldızı markalaşması ile diğer Anadolu takımları üzerinde sempati baskısı kurulması ile ve Turkcell Süper Ligi klasmanındaki hakemciklerin gözlerini kapattığı “yarı güreş yarı futbol” ortaya konanın ne olduğu belli olmayan bir futbol ile yazılmaya zorlanan hikayenin son sayfasını okuduk .

“ 5 yerim 6 yemem , 7 yerim 8 yemem.” çıkarımı ile aklı sıra bu ülkenin asırlık spor kulüpleri ile dalgasını geçen , büyük abisi olan kulübün taraftarları dışında sempati duyulma yüzdesi yerlerde sürünen , yine sergilediği davranışları ile bu ülkenin en başarılı yerli Teknik direktörünün ancak çok ucuz bir karbon kağıdı ile çıkarılmış taklidi olabilecek , büyük şair ve futbol adamının maç sonu verdiği röportajda söyledikleri ve hali , 3 – 4 yıldır şişirilmeye zorlanan bu balonun artık sönmeye başladığının işaretidir.

Keşke böyle olmasaydı . Şimdi Sivasspor profesyonellerinin kendilerine sorması gereken en önemli sorunun sorulması vaktidir.

Neden sadece Kadıköy’de seviliyoruz ?

28 Temmuz 2009 Salı

Sadece...

104 yıl önce doğan bir sevdanın adı o . O sevdanın içinden doğduğu ocağın yaşı ise 528 . Hadi dün geceki forma lansmanında sahneye konulan gösterinin teması olan 2288 yıl öncesine yani Galatlara kadar uzatalım bu tarih yolculuğunu.

Zamanlar ve mekanlar , taşıdığı mana , hissettirdiği aidiyet duygusu kişiden kişiye göre değişse dahi , değişmeyen tek şey O .

Yani Galatasaray , yani Sarı ile Kırmızı . Alamet-i farikası içiçe geçmiş G ile S harfleri olan hani.

Galatasaray’lı olduğum o günü hiç unutmuyorum. Hangi Galatasaray’lı zaten Galatasaray’a gönül verdiği o günü unutabilir ?

Hangi Galatasaray’lı şu sözleri söyleyebilmiş birisini unutabilir ?

"Amacımız İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak, Türk olmayan takımları yenmek."

Bize her sevdadan geriye kalan O’nu armağan ettiğin için Seni hiç bir zaman unutmayacağız.

Bugünde , yarında ve hatta kurduğun kulübün tek bir sporcusu kalsa dahi ...

Sadece Galatasaray...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Anlatamam Susarım , Yaralıyım Ben...

“Söyleyemem derdimi kimselere ben...”

Aynı zamanda Galatasaray taraftarı olan besteci ve söz yazarı Kenan Doğulu’nun bir şarkısından bir cümle yukarıda yaptığımız alıntı.Bu ve benzer cümleleri sıklıkla kuran bir Hollanda’lı nefes alıyor şu aralar İstanbul’da. Florya yakınlarında .

Hollanda’lı arkadaşımız kendisinden yaptığımız bu alıntıdan haberdar değil büyük ihtimalle .. Hatta ve hatta giriş cümlesini hiç söylemedi , eğer ki yanında , kelam ettiklerini yaşadığı ülkenin insanlarına aktaran kişinin yaptığı tercümeleri bilmez ise eğer zaten böyle bir cümle de kurmaz...

Lakin ortalama bir Lise eğitimi alan her Türk gencinin anlayabileceği bir İngilizce ile konuşan Hollanda’lının yanında tercüme görevi ifa eden arkadaşın yanına bir adet tercüme görevi ifa edecek arkadaş daha oturtmak zaruriyeti var .

Galatasaray Spor Kulübü derneği futbol şubesi yönetenleri ;

Bir değil , iki değil ,üç değil ... Frank Rijkaard’ın tercümanı olan arkadaş bizler gibi ,en kalbi duyguları ile Galatasaray taraftarı olmak seçeneğine mahkum olmuş olabilir ..Ancak ve ancak yaptığı görev arızalı ve güdüktür . Eksiktir ve büyük hatalar içermektedir.

Arkadaşın görev aşkına ve varsa ki olduğunu düşündüğüm Galatasaray sevgisine de saygı duyuyorum . Ancak tercüme yeteneği yoktur . Bu insan Hocanın söylemek istediklerinin büyük çoğunluğunu basına eksik ve yanlış olarak aksettirmektedir . Bu durumda bu arkadaşın futbolculara da hocanın iletmek istedikleri direktifleri sağlıklı aktarımı şüpheli bir hal almaktadır.

Görev artık sizindir . Bu tercüman acilen ve en kısa zamanda değişmelidir.Başka yol yoktur.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Güle güle...

Hayat sevdiğin insanlar ile güzel . Anne , baba , kardeş , eş , akraba ...
Bunların biri bile yoksa eğer , dost ile arkadaş var envanterde.

Bir de bunların dışında olan insanlar var , kayıplarında gözündeki yaş pınarlarına hakim olamadıkların..

Mesela Barış Manço Moda 81300 İstanbul .
Mesela Jupp Derwall.
Mesela Kazım Koyuncu .

Mutlaka fazlası var ama şu an iyi ki daha fazla örnek akla gelmiyor , hatta son olsun isyanı var içten içe...

Vedat Baba da bunlardan biri .

Yanyana masalarda alçak sesli futbol sohbetlerimizin bir numaralı insanı...

Kirli beyaz sakalı ile babasının hiç sakal bırakamayacağı benim gibilerin pamuk suratlı idolü...

Adam kelimesinin sözlükteki karşılığının dünyaya düşmüş hali , hem de en Siyah Beyaz’ından...

Sana her şey yakışır ama bu değil Vedat baba , çok erken oldu gidişin....

Işığın hiç sönmeyecek , sadece siyah ile beyaza değil bu ülkenin tüm renklerine aitsin sen artık ..

Rahat uyu ... Türk sporseveri seni hiç unutmayacak.

17 Temmuz 2009 Cuma

İlk Resmi Maçın Ardından

Sezonu erken açtı Galatasaray .Yola tüm rakiplerinden erken koyulmasını zaruri kılan ilk resmi maçını da oynadı dün akşam . Futbolseverlerin , ismini iddia bültenleri dışında pekte duymadığı takımlardan olan Tobol karşısına bir hazırlık karşılaşması anlayışında çıktığı söylenilebilir Rijkaard’ın . Özellikle kurduğu ilk 11 buna bir işaretti. Birinci bölgede sol kanatta Alparslan tercihi ve yine ilk yarıda Kaptan Arda’nın ve Baros’un yedek kulübesinde oturması, Yaser’in , Aydın Yılmaz’ın , Erhan Şentürk’ün ilk 11 de yer bulması Rijkaard’ın takım içi rotasyonu canlı tutmaya yönelik bir gelecek hamlesi olarak düşünülebilir.

Galatasaray özelindeki sihirli kelime zaten “Gelecek” . Bu sezon öncesi futbolu yönetenlerin attığı tüm adımlar Galatasaray’ın bugününe değil geleceğine yönelik adımlardı . Bunların da ilk ve en önemli hamlesi teknik direktör seçimi idi . Seçilen hoca ile birlikte futbol takımının her bir ferdinin adeta ilkokul talebesi gibi Futbol’un ABC ‘sini yeniden öğrenmeye başladığını ve çıkılan bu seyahatte yolun uzun ve bizimde o yolun henüz başında olduğumuzu unutmamamız gerekir diye düşünüyorum.

Alınan sonuç Galatasaray kalibresindeki bir takım için pek tabiki olumlu değil . Lakin rakibin 14 .haftası süren yerel Lig’inde 14 resmi maç oynadığını düşünürsek eğer ilk resmi maçını oynayan bir takım olarak alınan 1-1 ‘lik sonucun Ali Sami Yen’de turun geçilmesi için yeterli olacağı açık . Önümüzdeki Perşembe oynanacak ikinci maç , çıkılan bu uzun yolun ikinci istasyonu olacak . Belki sahada yine Galatasaray altyapısının pırlantalarından bir veya birkaçını seyretme imkanı bulacağız . Bu yolda mutlaka kazalarda olacak . Yavaşlayacağız , hatta zaman zaman da duracağız . Ama yolun sonunda Galatasaray’ın alışkın olduğu Türk Spor’unun 1 numaralı tarih yazıcısı rolünün kaleminden çıkan en güzel hikayeleri okumaya devam edeceğiz. Sabırla ve inançla bekliyorum.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

İkna

“Sinirleniyor, kendi kendimi ikna için daha ısrarla, daha fazla konuşuyordum.” S. F. Abasıyanık.

Türk Dil Kurumu resmi internet sitesinde ikna kelimesi için kullanılan örnek cümle bu .

Son günlerde çok moda olan bir kelime “ikna” . Hele hele konu futbol ve transfer meselesi ise özellikle kulaklara daha sık çalınıyor.


· X kulübü yöneticisi , Y futbolcuyu ikna etmek için haftasonu Z ülkesine gidiyor.

· P kulübü yöneticisi özellikle F’nin eşini ikna etmek için kendisi ile son bir kez daha görüşecek.

· Senelik ücreti konusunda ikna olmayan C , “ eğer istediğim ücret verilmez ise Avrupa’dan gelen teklifleri değerlendireceğim.” dedi...

Örnekler çoğaltılabilir ve çeşitlendirilebilir. Ancak ikna etmek ve ikna olmak noktasında ortada buluşması gereken taraflardan herhangi birinin etmek veya olmak konusunda niyeti yoksa eğer , işi zorlamanın bir manası olmadığını düşünüyorum. Aksi halde kamuoyu önünde Sait Faik Abasıyanık’ın dediği gibi bir profil çizmek kaçınılmaz oluyor. Yani ;

“Sinirleniyor, kendi kendimi ikna için daha ısrarla, daha fazla konuşuyordum.”

Yapmayın , etmeyin , sinirlemeyin ve artık konuşmayın.

14 Temmuz 2009 Salı

Bu forma benden sana hatıra olsun !

5 numaralı sarı renkte bir forma .Üzerinde , aralarında Kaka'nın da bulunduğu dünyanın en pahalı futbolcuları listesinin üst sıralarında bulunan Brezilya'lıların imzaları bulunuyor. Formayı elinde tutan kapitalist demokrat(!) Obama , formayı o'na hediye eden ise Brezilya İşçi Partisinin kurucularından Lula .


İtalya'daki G-8 zirvesinden , `hostes kızın poposuna baktılar mı bakmadılar mı ? ´ tartışmasının yapıldığı fotograf karelerinden çok daha ilgi çekici bir enstantane bu fotograf benim için .

Bir yanda süper güç olarak adlandırılan ülkenin başkanı , diğer yanda solcu bir başkan . Ortada ise bir milli futbol takımı forması . Hem de öyle böyle değil , futbolda dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı ülkesinin milli takım forması .

Formanın hediye edildiği ülkenin ayak topu tarihine baktığımızda ne görüyoruz ? Vasat bir geçmiş . Forması hediye edilen ülkenin futbol federasyonu müzesi ise kupalar ile dolu .

Bir yanda muazzam bir ekonomik güç , futbolun altyapısına yatırılması düşünülen belki yüz milyon dolarlar , en modern stadlar , futbol okulları ...

Diğer yanda ise Copacabana plajında kum yutarak , Rio 'nun ara sokaklarında taştan kaleler ile 4'erlikten maç yaparak büyüyen bir nesil .


Futbol işte bu yüzden güzel . Zengin ile fakirin , güçlü ile güçsüzün , mazlum ile zulmedenin üzerine eşit şartlarda bindiği bir tahterevalliye benzediği için...

Yeşil sahaya çıkıldığında adil bir oyunun oynanmasının sağlanabildiği ortamda , "gözümün gördüğü hiç bir şeyden korkmam."diyenlerin kazanma ihtimalinin olduğu bir oyun olduğu için güzel.

İki Sıfır geriye düştükten sonra bir devrede tam 3(Üç) gol atmayı bilenlerin , yendikleri rakiplerini teselli etmek içinde onlara forma hediye edenlerin var olduğu bir spor olduğu için güzel .

Hayatın ta kendisi olduğu için güzel ... İyi ki varsın...

Yıldız transferin parasını forma satışı ile çıkarmak

Hep dile getirilen bir klişedir. Yıldız bir futbolcu transferi sonrası o futbolcunun yeni sezonda giyeceği yeni takımının formasının taraftarlarca kapış kapış satın alınacağı ve elde edilen gelir ile de futbolcuya ödenen bonservis parasının karşılanacağı söylenir.

Matematiğin ve pazarlamanın tüm kuralları en iyimser bir şekilde gerçekleşse bile bu durum hayal olmaktan öteye geçmez . Hele hele kulübün kasasına 1 adet forma satışından resmi forma tedarikçisi firmanın kazandığından daha az bir gelir gireceği hesaplanıldığında , Adidas’ın , Nike’ın , Umbro’nun her sezon ekipman sağladığı kulüplere birer yıldız transferi yapmasını bile bekleyebilir miyiz , ne dersiniz ?

Forma satarak bonservis parası ödenmez . Ödenemez .Eğer ödenebilseydi , içlerinde Almanya, İngiltere , Fransa , İspanya , Hollanda ve İtalya’nın da bulunduğu ülkelerden toplam 116 kulübün 2008 yılına ait ortalama merchandising geliri olan 5.3 milyon Euro ile bu kulüpler hangi Ronaldo’yu transfer edebilirdi?

Hazır Ronaldo’dan söz etmişken , AFP* ‘nin AS ve Marca’ya dayanarak verdiği habere göre Cristiano Ronaldo’nun taraftara tanıtıldığı 6 Temmuz gecesi Real Madrid dükkanlarında dakikada 15 adet 9 numaralı CR forması satılmış . Bir geceki hasılat 170.000 Euro .
Kaldı geriye 93 milyon 830 bin Euro . Ha gayret !

*Fransız Haber Ajansı

Doğru Söze ne denir ?

Yurtdışı futbolcu transfer piyasasında Real Madrid'in ödediği bonservis paraları ile yarattığı olumsuz etkiden henüz bahsetmiştik ki , bu yılın en büyük bonservis getirisini C.Ronaldo'yu Real'e satarak sağlayan Manchester United'ın menajeri Sir Alex Ferguson transfer piyasasındaki Real Madrid figürü hakkında bir açıklama yaptı. Şöyle diyor Sir Ferguson ;

"Benzer davranışı bir kaç yıl önce Zidane ve Figo 'yu transfer ederek gösterdiler. Bu tip davranışlar onların doğasında var. Bu onların yönetme tarzı. Benzer bir borç dünyadaki herkesi korkutabileceği gibi Real Madrid'i korkutmuyor. Ayrıca bu borcu kontrol edebilecek bir sistem kurdukları içinde onları tebrik etmemiz gerekir.

Fakat bu durum bizim için farklı,biz kendi kendimizi yönetme tarzımızdan mutluyuz. Hangi oyunculara sahip olduğumuz önemli değil,önümüzdeki sene yine güçlü olacağız."
*

Doğru söze ne denir ?

*Kaynak: tribalfootball.com

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Yeni Sezonun Cicileri


Futbola tutkun sporseverlerin her sezon öncesi en çok merak ettikleri , üzerinde belki de en fazla tartışmanın döndüğü , beklentilerinin , dileklerinin hep yüksek olduğu konulardan biri transfer ise diğeri herhalde takımların yeni sezon formalarıdır.

Kulüp yöneticilerinin , özellikle de resmi lisanslı ürün tedarikçisi firma ile iletişim içerisinde olan kişilerin belki de en fazla mesai harcadıkları ve memnuniyet oranının nadir olarak yüksek olduğu bu konuda herkesi mutlu etmek gerçekten mümkün değildir.

Özellikle içinde bulunduğumuz bilişim çağında , kitleler arasındaki iletişimin bu denli yoğun ve bir o kadar kolay olduğu bir zamanda taraftar siteleri , forumlar , bloglar gibi bilumum iletişim platformlarında beklentiler ile ters oranda bir memnuniyet seviyesi yakalandığını görürüz yeni sezon formaları lanse edildiğinde. Kimi numarasının fontunu ve rengini beğenmez , kimi ise yazı tipini . Biri dikişli arma nerede der , bir diğeri göğüs reklamının büyüklüğünden şikayetçi olur. Kısacası her sezon başı , her forma lansmanı sonrası mutlaka memnuniyetsiz bir taraftar kitlesi oluşur.

Bu sezonun Galatasaray özelindeki memnuniyetsizlik sebebi ise şimdiden belli . Daha önce bahsetmiştik ,malum Mor renkli forma mevzusu . Büyük bir ihtimalle Mor forma ile Ağustos başında tanışma imkanımız olacak ama sezonu erken açmak zorunda kalmanın bir iyi tarafı şu ki , önümüzdeki Perşembe günü Kazakistan’da yeni sezon formalarından birini görebiliriz oyuncuların üzerinde.

Formaların , özellikle resmi lisanslı formaların kulübe gönülden bağlı her kesimden taraftarın üzerinde olmasının sağlanması da önemli bir konu pek tabi. İmkanları ve şartlarını zorlayan her bir taraftar en azından bir adet resmi forma satın almak ister . Açıkcası armanın dikişi , fontun rengi , göğüs reklamının yeri ve büyüklüğü dile getirilen ama sözkonusu kulübün forması olduğunda gözardı edilebilen ayrıntılardır . Mor renk bile gözardı edilir mi , bakalım formaları gördüğümüzde karar vereceğiz ?

Her taraftarın kulübün resmi formasına sahip olmak isteyeceğinden bahsetmişken yazıyı da Bursaspor’un yaptığı bir kampanya bilgisi ile sonlandıralım . Bursaspor resmi mağazalarında 2008/2009 yılı formaları 19.63 TL ‘ ye satışa sunulmuş.Geçen sezon formaları olmasına rağmen kulübün kuruluş yılına atıfta bulunarak belirlenmiş bir fiyat olarak çok uygun bir meblağ bu . Tabi 20 TL verip 37 Kuruş para üstü almak mümkün olmayacağından belki yanına 5 TL 37 Kuruşluk bir anahtarlık vs gibi küçük bir ekte yapılabilirdi . Darısı taraftarına resmi formalarını bu derece uygun bir fiyata giydirmeyi düşünebilecek diğer Süper Lig kulüplerinin başına diyelim.

Birileri çıldırmış olmalı...


Transfer piyasasının dünyanın ve ülkemizin yaşadığı global ekonomik krize rağmen yurtdışı piyasada Real Madrid’in , yurtiçi piyasada ise Fenerbahçe ve Beşiktaş ‘ın başını çektiği ölçüsüz harcama yapan veya yapma potansiyeli gösteren kulüplerin etkisi ile ne kadar dalgalı bir seyir izlediği herkesin malumu.

Mehmet Topuz transferinin sadece bonservis maliyetinin bile 9 milyon Euro olarak telaffuz edildiği bir ortamda yerli transfer piyasası ile ilgili belki de en akil ve gerçekçi açıklamayı Gaziantepspor’un Portekiz’li teknik direktörü Jose Couceiro yaptı.

Beşiktaş’ın , futbolcusu Rodrigo Tabata için ödemeyi düşündüğü 8 milyon Euro bonservis bedeli hakkında Gaziantepspor yöneticilerine , “ Tabata’yı derhal satabilirsiniz , alacağımız bonservis ücreti ile ben size 88 tane Tabata bulurum.” açıklamasını yapan Couceiro’nun söyledikleri ülkemiz transfer piyasası gerçeğinin dile gelmiş bir halidir.

Anadolu’da parlayan Süper Lig topçularına İstanbul kulüpleri tarafından ödenen ölçüsüz bonservis maliyetleri ve küçük takımın büyük topçusu sporcuların İstanbul’un hiç sönmeyen ışıkları altında yitip giden kariyerleri . Örnekler o kadar fazla ki ; Tarık Daşgün’lerden başlayıp Serkan Aykut’lara , Bülent Akın’lardan devam edip Burak Yılmaz’lara uzanan bir isim listesi var karşımızda. İlhan Cavcav’ın futbolcuları için ayrı bir katalog bile hazırlanabilir.

Turkcell Süper Lig’in lokomotifi olan kulüplerin özellikle yurtiçi piyasasındaki transfer dengelerini yerinden oynatmayacak ve futbolcuların gerçek değerlerini bulacağı bir transfer borsasının yaratılması konusunda mutlaka bir mutabakat içinde olması gerekiyor. Rekabetin bu şartlar altında , yani ederinden fazla değer verilen ve değerinden fazla bonservis ödenen topçuların büyük kulüplerin formasını giydiği bir ortamda kimseye olumlu bir faydası olmayacaktır. 28 yaşındaki Tabata’ya hem de karşılarında futbolcu ile ilgilenen hiç bir rakibi olmamasına rağmen 8 milyon Euro ödemeyi teklif edenlerin futbol ekonomisinden ne kadar anladığı büyük bir soru işareti . Hiçkimsenin aklına da bu paraları havaya saçmaktan ziyade kendi altyapılarını güçlendirecek yatırımlar için kullanmak gelmez.
Ne kadar yazık...

10 Temmuz 2009 Cuma

Kaptan Arda ve 10 numaralı forma


Malum işyerindeyiz, bu yüzden haberler internet ortamından akıyor. Henüz gözümüzle görüp kulağımızla dinleyemedik ama gelen bilgilere göre Arda Turan bu sezon Metin Oktay'ın ve Georghe Hagi'nin 10 numaralı formasını giyecek ve takımın 1 numaralı kaptanı olacak.

Öznesinden yüklemine , anılan isimler ile birlikte , edat , bağlaç , zarf vs. Türkçe'ye özgü ne barındırıyorsa eğer bunları içerisinde kullanmaktan ve kurmaktan büyük keyif aldığım bir cümle oldu bu .

" Arda Turan , Metin Oktay ve Hagi'nin 10 numaralı formasını taşıyacak ve takım kaptanı olacak . "

Hayırlı olsun .

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Yolun Sonu


Senaryosu iyi yazılsa ve oyuncuları doğru seçilseydi eğer Galatasaray - Cassio Lincoln ilişkisi üzerinden çok güzel bir film yapılabilirdi diye düşünüyorum . Fırsat kaçtı veya kaçırıldı.Bundan sonra Cassio Lincoln'un İstanbul'da yaptığı hataları yeni hayatında yapmamasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Son güne kadar her ne koşul ve şart altında olursa olsun iletişim yolu ile bu sorunun aşılabileceğini ümit ediyordum.Ancak Sayın Başkan Adnan Polat'ın dün akşam verdiği beyanat ile iletişim imkanının artık mümkün olmadığı anlaşılıyor.

Cassio Lincoln hakkındaki olumlu görüşlerimi ne zaman değiştirebilirim bilmiyorum . Belki Fenerbahçe forması giyip bize gol attığında artık o'nu sevmemeye başlarım , kim bilir ?

Şaka bir yana , kulübün başkanı böyle bir karar aldığını beyan ediyorsa o kararın en doğru karar olduğu konusunda hemfikir olmak gerekir. Cassio Lincoln hata yapmıştır ve bu hatanın bedelini ödeyecektir . Bu kadar basit .

Hıncal Uluç'un köşesinde aktardığı bir fıkra ile bitirmek istiyorum .
Hakim Temel'e sorar:
"Bu adamı merdivenden ittin mi?"
Temel yanıtlar:
"Sadece bir basamak ittim, diğerlerinden kendisi düştü.."

3 Temmuz 2009 Cuma

Can çıkar , huy çıkmaz !


Geldiği günü de , gittiği günü de çok iyi hatırlıyorum . Ali Sami Yen’e ayak bastığı ilk maçta sağ kanatta topu ayağına aldığı anda 0 -100 km/h arasını birler basamaklı saniye sürelerinde alabilen araçlar gibi süratlenebilen bir oyuncuyu pek fazla görmemişti bu gözler. “Vay be!” demiştik . “Ne kadar süratli bir topçu bu” . Sürati sebebi ile kendisine takılan lakap ise yine bu yeteneği ile ilişkili olacaktı pek tabi.

“Ferraribery “.

Yüzündeki yarayı kalbimizdeki yara gibi benimsemiştik birde . Al Pacino’nun canlandırdığı Küba doğumlu Amerikalı efsane gangster karakteri Tony Montana’lı bir pankart ile vermiştik mesajımızı tribünlerden.

ScarFace , yani Yaralı Yüz .

Topçu ve taraftar arasındaki “şimdi anlıyoruz ki tek taraflı” olan bağlılık mükemmel iken o gün geldi çattı . Yaralı yüz ilk ve son kez taraftarı yaraladı . Bir sabah açık mavi renkli Marsilya forması üzerinde olduğu halde sırıtarak poz verdiği o fotografı gazetelerin ilk sayfasında görene kadar inanmak istememiştik tüm söylentilere . Detaylar gün ışığına çıktığında ise Yaralı Yüz’e bizlere bu keleği attıracak imkanı verenleri de kıyasıya eleştirdik hiç şüphesiz . Hala Franck Ribery’nin kulübe 5 kuruş para kazandırmadan kaçarcasına gitmesinin şartlarını yaratanlar ve bu durumun vebalini taşıyanlar var bu camiada . Ve bu vebali taşıyanlar rahat koltuklarında kıyasıya eleştirebiliyorlar bugünkü yönetenleri . Bilmiyorlar ki sayelerinde altın yumurtlayacak tavuk ufak tefek ayrıntılar sebebi ile elden kaçırılmış , büyük bir yönetici başarısızlığına imza atılmıştır .


“ Akacak kan damarda durmaz “ atasözü bu konuya ne kadar uyar bilinmez . Yani bu çocuk illaki bir yolunu bulup Türkiye’den ayrılacaktı . En azından tavuktan alabileceğimiz altın yumurta karımız olurdu zira karakter ve spor ahlakı konusunda zayıf ve yüzünde varolan gibi yaralı bir kişilik olduğunu düşündüğüm Franck Ribery’inin kaçmasının mümkün olmadığı bir durum yaşadığında ise ne kadar çirkin görüntüler verdiğine şahit oluyoruz artık .

Kulübüne kelek atamadığı durumda profesyonel oyuncusu olduğu takıma rahatsızlık veriyor belki de . Baksanıza bugün Bayern München idmanında artık gitmek istediğini hem de üzerinde mukavelesi olduğu takımın idman forması varken ve tüm takım arkadaşları ile beraber çalışırken açık açık gösteriyor. Bayern München yöneticisi olsam 1 dakika bile düşünmeden kendisi için verilen teklifi kabul eder ve Ribery’e yol verirdim .


Kendisine yararı olmayan insanların ait oldukları topluluklara ne kadar yararı olur tartışılır.Değeri belli iken kendisi ile vedalaşmak en iyisi olur Almanlar için . Biz , yani Galatasaray taraftarları kendisi ile isteğimiz dışı vedalaştık , tek hayıflandığımız nokta o’ndan gelecek yeşil kağıtlardan mahrum olmuş olmak artık . Kim bilir , belki o yeşillerden de bir hayır gelmeyecekti ...








30 Haziran 2009 Salı

Hayat Sürprizler ile Doludur!

Zaman zaman hayatın bizlere iyi kötü sürprizleri olacağını ve karşımıza neleri çıkaracağını bilemiyor olmamız gibi bir güzelliği yaşattığını düşünür dururum . Bir bakıma yarın neler yaşayacağımızı tam anlamı ile kestiremiyor olmak , birazda vücuttaki adrenali arttıran bir sonuca ulaştırır bizleri . Bugünden yarına ölçeğini biraz daha geniş düşündüğümüzde ise gerçekten hiç ama hiç aklımıza gelmeyecek şeylerin başımıza gelebileceği gerçeği ile karşılaştığımız durumlar olmuştur muhakkak.


Şimdi şu yandaki resimde etrafını çekingen gözler ile kolaçan eden kişiye iyice bir bakın. Yüzündeki tedirginliği anlamamak mümkün değil. Bir an önce bulunduğu yerde ne işi varsa bitirip oradan ayrılmak ister gibi bir yüz ifadesi var bu kişinin .







Resmi biraz büyüttüğümüzde buranın bir futbol stadyumu olduğunu , resimdeki kişinin ise deplasmana gelmiş bir futbolcu olduğunu anlıyoruz. Evet , etrafını çekingen gözler ile kolaçan eden , yüzündeki tedirgin ifadenin kolay kolay kaybolmayacağı belli olan bu kişi Harry Kewell . Leeds United forması ile Ali Sami Yen stadına ayak bastığı o ilk anda hissettiği tedirginliğin yüzüne apaçık yansıdığı Avustralya'lı.


Bakın Harry şimdi ne diyor ?

"Benim adım Harry Kewell.
Galatasaray'lı Kewell.
Futbol hayatımda çok düştüm,düşürüldüm...Bitti dediler .
Ayağa kalkamaz, oynamayaz dediler.
Galatasaray'da yeniden doğdum,
Arkadaşlığı mutluluğu buldum Galatasaray'da.
Bir şeyi çok iyi öğrendim.
Galatasaraylı olmanın ne büyük bir ayrıcalık olduğunu..."


Yukarıdaki resimde gördüğümüz tedirgin kişinin gün gelip bu sözleri içten bir şekilde söyleyeceğini zamanında birileri anlatsa herhalde kimseyi inandıramazdı. Yukarıdaki resim ve Harry Kewell'in içten cümleleri bize çok çarpıcı bir hayat dersi veriyor . Hayat sürprizler ile doludur ve olmasını hayal bile edemeyeceğimiz yerlerde günü geldiğinde çok ama çok mutlu olabiliriz . Tabi ki Harry Kewell'ında çok iyi öğrendiğini söylediği o istisnayı hiç bir zaman unutmamayı başararak ;

Galatasaraylı olmanın ne büyük bir ayrıcalık olduğunu...

29 Haziran 2009 Pazartesi

Tarihte Bugün - 29 Haziran 1950


59 yıl önce bugün , dünya futbolunun en büyük sürprizlerinden birine sahne olan bir maça tanıklık etmişti Independencia stadını dolduran futbolseverler.

1950 dünya kupasının düzenlendiği Brezilya'ya gelen 13 takımdan biri olan Amerika Birleşik Devletleri oynadığı son 7 karşılaşmayı da kaybetmiş ve kalesinde 45 gol görmüştü .

"Futbolun Kralları " lakabı ile anılan ve modern futbolun beşiği sayılan İngiltere karşısında bu denli kötü istatistiğe sahip bir takımın başarılı olması açıkcası hiç beklenen bir durum değildi. Öyle ki ,İngiltere'de bahis oynatan şirketlerin Amerika Birleşik Devletleri galibiyetine 1 ' e 500 oran verdiği söyleniyordu. Takımın menajeri Walter Winterbottom'ın bu şartlar altında en iyi oyuncusu Stanley Matthews'ı oynatmaması bile eleştiri konusu yapılmayacaktı . Ne de olsa karşılarında sadece tek bir profesyonel futbolcusu olan ( Ed McIlvenny ) , kalesini eski bir veteran olan Frank Borghi'nin koruduğu , defansında et ürünleri ambalajı işinde çalışan Charley Colombo , ileri ucunda ise Haiti doğumlu bir Amerikan vatandaşı olan ve New York'ta bir restorantta bulaşık yıkayarak hayatını kazanan Joe Gaetjens'in olacağı sıradan bir takımla karşılaşacaklardı .

Futbolun her türlü sonuca açık olduğunun bir kez daha ispat edildiği bir karşılaşma olarak tarihe geçen bu maçı , bulaşık yıkayıcısı Haiti'li Gaetjens'in golü ile 1-0 kazanan Amerika Birleşik Devletleri futbol takımı tarihin belki de en sürpriz sonuçlarından birine imza atmış oluyordu . İletişim olanaklarının kısıtlı olduğu o günlerde karşılaşma sonucunun bir çok haber ajansı tarafından 1-0 değil , İngiltere lehine 10-0 olarak aktarılması bile bu sonucun ne kadar beklenmedik olduğunun açık bir ispatı idi.

Bu maçın sonunda Amerika Birleşik Devletleri teknik heyet,yönetici ve futbolcuları ve 1 ' e 500 kazanan belki de bir avuç insan dışında sevinen olmadığını söylesek ne kadar yanılmış oluruz ? Futbolun güzelliği de birazda burada değil mi ? Milyonlarca insanı şaşırtsa bile sayıları bir avuçta olsa birilerini mutlaka sevindiriyor...

27 Milyon Bir Arada

Bir kaç gün önce Ülker ile yenilenmiş bir sponsorluk anlaşmasının detayları açıklandı . Güney Amerika ülkelerinde görmeye aşina olduğumuz forma numarası üstü reklam şeklinde yapılan anlaşmasının süresi 4 yıl , bu anlaşma çerçevesinde kulübe ödenecek meblağ ise 27 milyon Amerikan doları . Ön göğüs reklamlarının bile 5-6 milyon dolar seviyesinde olduğu düşünüldüğünde Galatasaray Spor Kulübü yönetim kurulunda görev almış ve bu konu ile ilgilenen yöneticilerin ticari olarak başarılı bir anlaşma yaptığı söylenebilir.

Futbolun endüstrileşmesine karşı düşündüklerimiz aşağı yukarı bellidir. Her zaman futbolun sadece zevk için oynandığı günlere - o günleri hiç yaşamamış olsak dahi – duyduğumuz yaşanmamış özlemden dost ve arkadaş çevremiz haberdardır.Dolayısı ile zevkin yerine artık sömürünün hüküm sürdüğü ve vahşi kapitalizmin tüm dişli çarklarının arasında patlamamak için bin bir türlü manevra yapmak zorunda olan futbol topunun kara bahtı ve talihinin değişmesi yönünde tünelin ucunda hiç bir ışık görmeyen bendenizin , bu anlaşma ile gelecek olan kapitalin kaynağı ve kullanım yeri konusunda şikayet etmeye niyeti yoktur . Acı olan ama bir o kadar da gerçek olan budur.

Formanın üzerine reklamverenin ideolojisi ve yerel rakibe sunduğu şartları gözönünde bulundurarak Galatasaray formasına küslük yapmayı düşünenlerin , sponsorluk antlaşmaları şartları düşünüldüğünde buradan gelecek azımsanmayacak kadar bol kaynağa ihtiyaç duymayacak bir mali yapıya kavuşmamız için mesela kulüp üyelik şartlarının değiştirilmesi yönünde bizim gibi getto taraftarları için bir iyilik düşünmek konusunda da bir tavırları olacak mı çok merak ediyorum ? Aksi halde bu tip tepkiler popülizmden öteye geçmeyecektir.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Nedensiz ( Ücretsiz Kişisel Gelişim )

Kaynağı belirsiz bir elektronik posta alıntısıdır.








Söylenmiş Türküydün sen !

Özel bir insandan bahsediyorum . Sahalarda ender rastlanan bir cesarete sahip . Tekmeye kafasını , sahanın ortasına ise bir çukur açıp yüreğini sokabilen bir sporcu . Çatlak tarak kemiği ile maça devam eden bir cengaver . Bazen ateşten bir top oluyor rakibin üzerine doğru süzülen , bazende bir arazi üzerinde sek sek sekerek yürüyen bir askerin ayağının altındaki serseri bir mayın.


Her şeye rağmen Türk futbol literatürünün profesyonellik başlığı altında ismi olacak bir sporcu Servet Çetin. Bizim gibi , tuttuğu takımı yastığının sağ tarafına başını koyan kadar , hatta daha da fazla sevenler için biraz fazla profesyonel hatta . Rakibin mevzisinde sevgilisinin adını haykırırcasına o'nun adını çağırıp , o'nun sırtını görenlerin anlayamadığı ama saygı duyacağı bir futbolcu modeli .

Sarı Lacivert'i de giydi , Kırmızı Beyaz'ı da . En çokta Sarı Kırmızı yakıştı o'na . Şimdilerde köprüden önce son çıkış tabelasına doğru yol alıyor . Tabelanın üzerinde de Marsilya yazısı . "Gidersem imzası altında olduğum kulübe para kazandırmak isterim . " dedi , bu isteğini de gerçekleştirdi. Yolu ve bahtı açık , kaderi ve kısmeti güzel olsun oralarda .

Güle güle Türkü Baba ...