31 Ağustos 2009 Pazartesi

Perfect Strangers


Yaşı 30 üzeri olanlar iyi hatırlar . O zamanlar ismi Magic Box olan Star1 televizyonunda akşam kuşağında yayınlanan ve seyrine doyum olmayan bir Amerikan sit -com 'unun adıdır Perfect Strangers .

Bu seri dizide Mipos adlı bir Yunan adasından Chicago'da yaşayan kuzeni Larry'nin yanına göçen Balki adlı bir vatandaş ile kuzeninin başlarından geçen komik maceralar anlatılır . Bu dizinin ismi Türkçe'ye de Muhteşem İkili diye çevrilmiştir.


Peki biri size " Bu yılın futboldaki muhteşem ikilisi olma adaylarınız kimlerdir ? " diye bir soru sorsa cevabınız ne olur ? Ben tereddütsüz yukarıdaki resimdeki arkadaşların adlarını söylerim.

Birisi Türkiye'de oynamış , diğeri ise transfer sezonunda "İstanbul'a yolu düşer mi acaba?" diye ciddi ciddi ismi tartışılmış bir oyuncu idi.

Bu ikilinin yolları Bundesliga'da kesişti. Sezon başı Madrid yolcusu olacağı düşünülen ancak kulübünün satmaya yanaşmadığı Fransız'ın yanına Madrid'den Hollandalı bir misafir geldi .

Robben'in kramponlarına bağlı ancak çıplak göz ile görünmeyen sihirli değnekten midir bilinmez , Hollandalı Alianz Arena 'ya ayak bastığı ilk maçta hem kendi coştu hem de takımını coşturdu . Ve tabii bu aralar oldukça zor günler geçiren aynı zamanda hocası olan vatandaşına da bir nefes alma imkanı sağladı .

Kaka - Ronaldo veya Messi - Zlatan . Bence hiçbiri değil . Bu yılın muhteşem ikili oskarlarını bu arkadaşlar kazanır diye düşünüyorum . İlgi ile takip ediyor olacağım .

27 Ağustos 2009 Perşembe

FIFA 2010 Dünya Kupasına doğru # 1

FIFA önümüzdeki yaz Güney Afrika'da düzenlecek Dünya Kupasında yerel halka 120.000 adet bedava bilet dağıtma kararı almış.

Bu karar ile Dünya Kupası organizasyonun yoksulluk içerisinde yaşayan büyük bir halk kesimi tarafından kabul görmesi amaçlanıyor olmalı.

Bedava biletlerin özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinde çalışan ve gelir düzeyi düşük olan taraftarlara dağıtılması amaçlanıyor. Ayrıca stadyum inşaatında çalışan işçilere de kişi başına 2 adet bedava bilet dağıtılacağı belirtiliyor. Yurtdışından gelecek futbolseverlerin bir maç bileti için ödeyeceği asgari 80 $ fiyatın aksine FIFA ve organizasyon komitesi tarafından Güney Afrika vatandaşlarına satışı yapılacak en düşük bilet fiyatı 140 Rand ( yaklaşık 17 $ ) olarak belirlense de, günlük ortalama kazançları yaklaşık 10$ civarında olan halk kitlelerinin bu biletleri bile edinebilmesi çok zor.
Futbolu geniş kitlelere yayma ve sevdirme görevi olan bir uluslararası organizasyonun son yıllarda belkide ilk kez bu görevini hatırladığını ve uyguladığını görmek güzel . Umarım benzer sosyal sorumluluk projelerini gelecekteki turnuvalarda da görme şansımız olur.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kaldı 2 Kupa !

Biraz rakamlar ile oynayalım ;

6 : UEFA 'ya üye bir ülkenin bir futbol takımının ulusal ve uluslararası turnuvalar dahilinde bir sezonda kazanabileceği azami kupa sayısı .

Bu 6 rakamının altını biraz doldurmak gerekir . Mesela neler olabilir bu kupalar ?

1 ) Yerel Lig Şampiyonluğu
2 ) Yerel Kupa Şampiyonluğu
3 ) Yerel Süper Kupa Şampiyonluğu ( 1 ve 2 'nin sahipleri oynar )
4 ) UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu
5 ) UEFA Kupası Şampiyonluğu
6 ) UEFA Süper Kupa Şampiyonluğu ( 4 ve 5 'in sahipleri oynar )
7 ) Kıtalararası Kupa Şampiyonluğu ( 4 'ün sahibi ile Libertadores kupası sahibi oynar )

FC Barcelona futbol takımı bir sezonda kazanabilecekleri azami kupa sayısı olan 6 rakamına ulaşma yolunda son sürat devam ediyor.Son olarak geçtiğimiz Pazar gecesi İspanya Süper Kupasını müzesine götüren Barca yarın ise UEFA Süper Kupasını kazanmak için Shaktar Donetsk karşısına çıkacak.

Cuma gecesi Monaco'da II.Louis stadında Shaktar Donetsk 'e karşı yapılacak karşılaşmada 6 'da 5 yapmayı hedefleyen Katalanlar için olası bir 6 'da 6 için son durak Aralık ayında oynanacak Kıtalararası Kupa şampiyonluğu maçı olacak.

6 'da 6 olur mu ? Bence olur.

2 Hollandalı , 2 Ülke , 2 Takım

2009-2010 sezonuna başlarken yerel liglerinde bir önceki sezonu hayal kırıklığı ile kapatan iki köklü ekibin tercihi Hollandalı teknik adamlar ile yola devam etmek yönünde olmuştu.

Her ikiside total futbolu dünya üzerinde aktif olarak çalışan teknik direktörler arasında en iyi uygulayanlar arasında sayabileceğimiz , geçmişlerinde FC Barcelona tecrübesi de bulunan bu iki Hollandalı'nın yeni takımları ile beraber yeni sezona başlangıçları ne yazık ki aynı olmadı.

Bayern Münih için işler yolunda gitmiyor . Sezona Franck Ribery'in Real Madrid transferi sorunsalı ile başlayan Bavyera takımı ve yeni hoca Louis Van Gaal'in 3 maç sonundaki perfomansı sonucu puan cetvelinde hanesinde yazılı sadece 2 puan görebiliyoruz. Tam aksine Galatasaray'ın başında bulunan vatandaşı Rijkaard ise takımı başında son 11 sezonun en çok gol atılan ilk 3 haftasını yaşadı. Son olarak 1998-99 sezonunda Fatih Terim'in başında olduğu takım ilk 3 haftada 11 gole ulaşmıştı.

Bavyera takımında işlerin iyi gitmemesi doğal olarak eleştirilerinde dozajını arttırdı. Alman basınını takip ettiğimizde Effenberg ve Oliver Kahn gibi takımın eski oyuncularının ilk 3 haftadaki takım performansını kıyasıya eleştirdiğine şahit oluyoruz. Bunun aksine Galatasaray oyun ve skor olarak her ne kadar çok iyi bir performans sergilese de , bu takımın eski oyuncularınında ne yazık ki yönetim ile ilgili olan eleştirilerini dinliyoruz ekranlarda.

Her iki Hollandalı'nın da ülkeleri dışında gösterecekleri performans merakla bekleniyordu.Konuşmak için henüz erken olduğu açık olsa da Almanya'da görev yapan Louis Van Gaal için işler şu sıralar hiçte iyi gitmiyor . Van Gaal'in de , Bayern Münich takımının geçmişinde isimlerden bağımsız olarak sezon ortasında teknik direktörün işine son verilmesi olgusunun rutinleşmeye başlamasının bir halkasını oluşturmaması gerektiğini düşünüyorum. Kendisine de , ülkemizde görev yapan meslektaşı ve vatandaşına her koşulda sabır gösterileceği ve destek verileceği gibi bir ortam yaratılmasını dilemekten başka elden bir şey gelmiyor.

25 Ağustos 2009 Salı

9 yıl önce 9 ay sonra

Tam tamına 9 yıl oldu.


Jardel'in , gelişine sağ ayak içi ile vurduğu topun Iker Casillas'ın yanından Real Madrid ağları ile buluşmasının üzerinden tam 9 yıl geçti.

O topun file ile buluştuğu o an , Türkiye'de bir futbol takımının bir UEFA organizasyonunda kazandığı ikinci kupayı müjdeliyordu. Zaten bu kupayı alabilmek için oynayacağınız karşılaşmaya çıkabilmek için öncesinde bir kupa daha almak gerekiyordu ya...

17 Mayıs 2000 , 25 Ağustos 2000. Bundan tam 9 yıl önce neticesinde kazanılan kupaların oynandığı karşılaşmaların tarihleri.

Şimdi ise vizyonu ortaya koyma vaktidir . Evet 9 yıl önce 9 ay sonra , yani Mayıs'ın 2010' u müzeyi 3 'lemenin tam vaktidir.

Bu ihtimal size uzak geliyor mu ? Bana gelmiyor zira yukarıda elinde kupa ile gülümseyen 10'un söylediği gibi...
"Galatasaray isminin olduğu yerde her zaman umut vardır."

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Büyük Aile Mutlu!

"Galatasaray'a gönül verenler 2009-2010 sezonu başlangıcından itibaren adına futbol denilen sihirli oyunun nimetlerinden en fazla nasiplenmiş topluluktur." dersek sanıyoruz kimseleri karşımıza almayız.


Galatasaray maçlarında hem sahada ortaya konan oyun hem de futbolun en önemli öğesi olan ve İngilizce'de hedef (Goal)anlamına gelen, bir nevi her iki takımın yegane amacı olan atılan gol sayısına da baktığımızda bu sıralar Sarı Kırmızılı taraftarlardan mutlusu yok. Bu mutluluğun çeşitli göstergeleri de yok değil. Misal geçtiğimiz yıllarda doldurulmasında bile büyük zorluk çekilen ve bu yüzdendir ki bu yıl başından itibaren bir bölümü loca şeklinde düzenlenen ve satışa sunulan Yeni Açık alt tribünün tıklım tıklım görüntüsü çok şey ifade ediyor. İyi futbol oynarsan , göze hoş gelen hareketleri yeşil saha üzerinde sergileyebilecek yetenekte oyunculardan oluşan bir kadro kurarsan eğer,kapalı gişe oynarsın.


Galatasaray futbol takımının kadro evriminin boyutlarını uzun uzadıya irdeleyecek değiliz. Transfer sezonun bitmesine 1 hafta kala gelinen noktada bu ekipten rotasyona oldukça yatkın , yetenek ve sahada alınacak sonuç olarak birbirinden çokta farklı olmayacak 2 adet takım çıkabileceğini düşünüyorum. Bu noktada dün sahaya çıkan ilk 11 ile Perşembe günü Estonya'da sahada olacak ilk 11 ' i karşılaştırdığımızda söylediklerimiz daha anlamlı olacaktır.


Galatasaray sayesinde bu sezon futbol literatürüne yeni bir klişe daha eklendi , eklenecek.

Nedir bu ?

"Galatasaray daha henüz güçlü bir takım ile karşılaşmadı. Defansı biraz sağlam,orta sahası iyi pres yapan ve yetenekli bir forvete sahip takımlar Galatasaray'ı yener."
Olabilir mi?

Neden olmasın. Futbol bu. Her sonuca açık. Kitleleri bu kadar peşinden sürüklemesinin bir sebebi de birazda bu sürprizler değil mi ? Yine de bu yargının altını bir şekilde doldurmak gerekiyor.

Doğrudur, Galatasaray futbol takımı sezon başından itibaren kendi kalibresinde bir takım ile henüz karşılaşmamış olabilir . Lakin bu derece yetkin bir takımın bir sezon içerisinde kendi kalibresinde bir takım ile yapacağı maç sayısı bir elin parmaklarını geçer mi ? Bence geçmez . Dolayısı ile büyük takım küçük takım ayrımı yapmadan bu süreçte alınabilecek tüm puanların alınması , Avrupa Liginde ise geçilebilecek tüm turların ülke puanına da katkı yapacak şekilde geçilmesi gerekiyor . Galatasaray'ın yaptığıda bu . Bu işi hem de iyi yapıyor.


Sahada zevk alarak oynadığı her halinden belli olan oyuncular , kenarda yaptıkları işin ciddiyetinden bir an olsun bile sapmayan bir duruş sergileyen bir teknik ekip, kurdukları takımı büyük bir gurur ile seyreden yönetim kurulu üyeleri, bu takımı kuran yönetim kurulu üyelerine oy veren/vermeyen üyeler ve gerek tribünde gerekse de televizyonları başında gönülden bağlı oldukları takımı büyük bir keyifle seyreden milyonlar. Adına Galatasaray denen bu koskocaman ailenin keyfini bu aralar kimse kaçıramaz.

Ne mutlu onlara !

21 Ağustos 2009 Cuma

Pazar günü öncesi ( 3.57 vs 0.76 )

Futbolun matematiği ve istatistiği üzerine bir kaç bilgi vererek başlayalım .

Galatasaray bu sezon oynadığı 7 resmi maçta toplam 25 adet gol attı . Bu bir anlamda maç başına 3.57 'lik bir gol ortalaması demek.
Rakip Kayserispor ise Süper Ligde geçen sezonun en az gol yiyen takımı . Şöyle ki Kayserispor geçen sezon oynadığı 34 maçta kalesinde sadece 26 gol görmüş. Bu rakamlar bize Kayserispor'un maç başına 0.76 adet gol yediği bilgisini veriyor.Kayserispor için bir diğer ilginç istatistik ise geçen yıl yarım sezona denk gelen bir rakamda yani toplam 17 maçta gol yememiş olması.

Pazar günü Ali Sami Yen stadına gelecek olanlar sezona fırtına gibi bir başlangıç yapan bir takım ile gol yememe ezberine sahip bir takımın mücadelesini izleyecek. Sahada her ne kadar geçen sezondan sahip olduğu gol yememe ezberine sahip bir Kayserispor görecek olsak dahi her iki takımın birbirleri ile oynadığı karşılaşmalara göz attığımızda Galatasaray'ın ezici bir üstünlüğü göze batıyor.Şu ana kadar lig maçlarında rakibini sadece 1 kez yenmeyi başarabilmiş bir Kayserispor deplasmanda yani İstanbul'da da yegane puanını geçen sezon almıştı.

Bu sezon oynanacak maçlar öncesinde , Galatasaray'ı izleyenler Frank Rijkaard'ın sahaya süreceği ilk 11'i tahmin edebilme konusunda oldukça zorlanıyor . Hollanda'lı hoca adına rotasyon denilen kavramı iyi uyguluyor . Süper Lig'de oynanan 2 karşılaşmada toplam 18 oyuncuya görev verildi . Her iki maçtada sadece kaleci Leo Franco ve yeni transfer Mustafa Sarp 90 dakika görev aldılar . UEFA Avrupa Ligi maçlarını da düşündüğümüzde Perşembe akşamı oynanan Tallinn karşılamasının 74.dakikasında Mehmet Topal ile yer değiştiren Mustafa Sarp toplam 614 dakika ile en fazla süre alan oyuncu ancak bu verilere göre bile kendisinin Pazar günü ilk 11'de başlayacağına emin olamıyoruz . Bu kadro derinliğine sahip ve birbirini aratmayacağına inanılan futbolcuların hem sahada hem de yedek kulübesinde bulunduğu bir ekibin başında olan Rijkaard'ın ne hissettiğini bilmeyi çok isterdim.Bu herhalde iki tane süper lüks spor arabası olan birinin hafta sonu gezintisine hangi arabası ile çıkacağına karar verememesi gibi bir durum olmalı.

Sadede gelirsek eğer bu maç istatistik biliminin verilerini de göz önünde bulundurduğumuzda Galatasaray takımının renkdaşı karşısında mutlak favori olduğu bir karşılaşma olacak . Galatasaray'ın 3.57 'lik ortalamasına karşı 0.76 'lık Kayserispor istatistiği.Yine de hiç bir maç sahada oynanmadan kazanılmaz.Ali Sami Yen'e gelecek taraftarların futbola doyacağı güzel bir karşılaşma olsun.

4-3-3'ün +1'i

Bu sezon Ali Sami Yen stadına gelen futbolseverler her maç biraz daha gelişen bir Galatasaray izliyor . Total futbolu öğrenmek için seyahate çıkan bu takımın bu yolcukta iş kazaları yaşayacağını bilerek ve öngörerek seyredilmesi ve izlenilmesi mümkün olduğu anda ortaya kusursuz bir takım ve kusursuz bir tribün çıkacaktır .

Sezon başından beri nispeten zayıf takımlar ile oynandığı ve bu doludizgin gidişin buna bağlandığı bir ortamda bu yorumu yapan spor yazarları ve rakip takım taraftarlarının haklı çıkmak için ellerini ovuşturarak beklediği Galatasaray'ı sevenler ve tribüne gelenler tarafından unutulmaz ise eğer bu seyahatin mola yerlerinde ve tabii ki yolun sonunda başarı ve zafer kaçınılmaz olacaktır.

Başarı ve zafere giden yol yek vücut olmaktan geçmektedir. Bu sezon umuyorum ki yeni açık alt tribünün bile tıka basa dolduğu daha çok maçlar izleyeceğiz . Eski açıkta merdiven boşluklarında 1 kişilik yerde 3 kişi durmaya çalışan tribün emekçilerini göreceğiz . Kapalısı ve numaralısı ile birlikte bütün Ali Sami Yen , Rijkaard ve Neeskens'in taktik tahtasında 4-3-3 'ün yanındaki +1 olmayı çok sevdi ve bu görevine devam etmeye de kararlı . Bu gün bu taraftar " 10 senelik bu çile , bitsin artık bu sene " tezahüratını söyleyeceği ve 17 Mayıs 2000 gününe atıfta bulunacağı günleri büyük bir sabırsızlıkla beklemektedir .

Güzel günler yakın . 4-3-3 'ün +1 ' i de göreve hazır . O halde bitiş cümlesi de Galatasaray resmi dergisinin Ağustos ayı kapağından gelsin .

Sahne senin Galatasaray .

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Türk Kızılayı

Beşiktaş futbol takımı pazartesi akşamı İnönü stadında oynanan Antalyaspor maçına sırt bölgesinde Türk Kızılayı logosu bulunan formaları ile çıktı. Bir süre önce Beşiktaş Spor Kulübü Divan kurulu toplantısında bir konuşma yapan kulüp başkanı Yıldırım Demirören Beşiktaş gibi bir kulübün senede 2-3 milyon dolar gelir kazanacak diye formasına sırt reklamı almayacağını , sosyal alanda Beşiktaş'ı bir numara yapma hedeflerinin bulunduğunu ve bu bağlamda yeni sezonda forma sırtında Türk Kızılayı logosu ile mücadele edeceklerini belirtmişti. Gerçekten alkışlanması ve destek verilmesi gereken bir davranış değil mi ?

Bilindiği üzere Türkiye Futbol Federasyonu sportif ekipman ve reklam talimatında bu sezon başından itibaren geçerli olmak üzere yaptığı değişiklik ile futbol kulüplerine formalarında bulunan göğüs ve kol bölgesi dışında , şortun baldır tarafı ve forma sırtına da reklam alınabilmesi imkanını sağladı . Bu değişikliğin yegane sebebi olarak futbol kulüplerinin reklam gelirlerinin artırılması düşünülebilir,zira bir çok futbol ülkesindeki liglerde formalar üzerinde benzer bölgelerde reklamverenlerin şirket isimleri ve logolarına rastlıyoruz.

Bu talimat değişikliği sonrası İstanbul'un 3 büyük kulübünden Galatasaray ve Fenerbahçe amatör branşlarına da sponsorluk desteği veren firma ile sırt reklamı konusunda anlaşma yaptı . Anlaşmaların mali boyutu konusunda şeffaf bir bilgiye sahip olamıyoruz ancak anlaşmanın bu kulüplere ciddi bir girdi sağladığını tahmin edebiliyorum . Şimdi Beşiktaş'ın da aynı yolu takip etmesi ve hatta basketbol şubesine de sponsorluk desteği veren aynı firma ile reklam anlaşması yapması beklenirken sırt reklamı olarak Türk Kızılayı logosunu kullanma kararı alması ve bunu sosyal sorumluluk projesi olarak göstermeye çalışması bana hiç inandırıcı gelmiyor .

Başkan Demirören 8 Ağustos tarihli divan toplantısında başta da belirttiğimiz gibi Beşiktaş gibi bir kulübün senede 2-3 milyon dolar için sırtına reklam almayacağını ifade etti . Bu açıklamayı Beşiktaş'ı diğer rakiplerinden ayırt etme çabası içeren ve onlardan daha farklı olduğunu ifade eden bir açıklama olarak görüyorum . Başkan Demirören bu açıklama ile Beşiktaş o denli farklı bir kulüptür ki 2 -3 milyon dolar için formasına reklam aldırmaz mesajı vermek istiyor . Kazın ayağı bence öyle değil .

Beşiktaş'ın bu davranışı bir çok platformda Barcelona ile özdeş tutuluyor ve takdir görüyor .Beşiktaş Başkanı zaten bu kararlarını sosyal sorumluluk şemsiyesi altına alarak benzer bir mesaj veriyor. Bilindiği gibi Barcelona futbol takımı tarihi boyunca forma üzerine reklam almayan tek kulüp zira Barcelona forması Katalanlar için milli takım forması ile eşdeğer .Barcelona'nın bir sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde son yıllarda Unicef reklamını göğüs forması olarak kullanması ve hatta düzenli olarak Unicef'e bağışta yapması ile Beşiktaş'ın bu son hamlesi arasında bir benzerlik kurulmak isteniyorsa bilinsin ki bu sağlıklı bir benzerlik olmayacaktır.

Barcelona'nın göğüs forması reklamı Unicef'tir . Beşiktaş profesyonel futbol takımının mevcut bir göğüs ve kol reklamı anlaşması mevcuttur. Benim görüşüme göre " Büyük kulüp sırtına reklam almaz " diyebilen bir başkanın göğüs reklamı dahi almaması gerekir . 2-3 milyon dolar için sırta reklam alınmaz ise 4-5 milyon dolar içinde göğüse reklam alınmamalı.Barcelona her yıl düzenli olarak Unicef'e bağış yapıyor . Amaç sosyal sorumluluk alanında Beşiktaş spor kulübünü 1 numara yapmak ise Beşiktaş yönetiminin Türk Kızılay'ına düzenli olarak bağış yapma gibi bir niyeti veya diğer sosyal sorumluluk projelerine destek vermek gibi bir planı ve çalışması var mıdır ? En önemli soru ise şudur ; Beşiktaş yönetimine profesyonel futbol takım forması sırt reklamı için teklif veren herhangi bir reklamveren olmuş mudur ? Teklif verilmiş ancak Beşiktaş yönetimi tarafından reddedilmiş midir ?

Sanılmasın ki futbolun endüstrisinden hazzediyorum . Tam aksine futbolun sadece zevk için oynandığı yıllara çok az bir kısmını hatırlıyor olsam dahi büyük bir özlem duyan bir sporseverim. Ancak futbol endüstrisinin kulüplere verdiği imkanlar üzerinden bir çıkarım yaparak kendini farklılaştırma çabalarının ne kadar beyhude olduğu da malum.Futbol ve onun canavarlaşan endüstrisinin verdiği ve/veya kabul edilmeyen imkanlar kullanılarak farklılaştırma bile yapılabiliyor ise ileride daha neler görebiliriz düşünmek dahi istemiyorum.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Mert Çetin

Bu bir özeleştiri yazısıdır. Ne mutlu ki özeleştiriye konu kişi tuttuğu takım hakkında yorum yapamayacak hale gelmiş bir futbol fukarası,hangi konuda sert bir şeyler karalama kararı alsa ve bu kararını uygulasa daha sonrasında aynı konu hakkında eli dili tutulan biri olup çıkmıştır. Özeleştiriye sebep olan yazı konumuz Galatasaray Spor Kulübü teknik heyetine hizmet veren tercüman meselesidir.

Bir süre önce Frank Rijkaard’ın tercümanı olan Mert Çetin ve o’nun tercüme yeteneği ile ilgili çok olumsuz bir yazı kaleme almıştım.Galatasaray’a dair fikirlerin paylaşıldığı birçok sanal ve reel platformda kendisinin İngilizce tercüme konusundaki eksik ve hatalı uygulamaları sonucu ulusal basında hocanın sözlerinin tam anlamı ile yansıtılamaması örneğinden yola çıkarak hocanın taktiksel direktiflerinin oyunculara aktarılması konusunda da sıkıntılar olabileceği konuşulur olmuştu.

Asgari bir İngilizce bilgisi ile kelimelerin anlamlarının farklı şekilde yansıtıldığının farkında olan tüm futbolseverlerin bu endişelerinin devam ettiği aşikar , lakin sezon başı itibari ile değişen yayın yönetmeliğinin yayıncı kuruluşa sağladığı yeni imkanların bir sonucu olarak bu profesyonelin takım içerisindeki konumu ve saygınlığını birebir gözlemleyebilen benimde aralarında olduğum kişilerin artık Mert Çetin’in tercüme görevi dışında takım içerisinde sahip olduğu özvarlığının ekibe tam uyum sağladığını rahatlıkla söyleyebilmeleri de mümkün .

Tabii ki asli görev olan tercüme işinin en mükemmel şekilde gerçekleştirilmesi her zaman önceliğini korumalı . Bu aşamada Mert Çetin’in bir çoğumuzun büyük bir gıpta ile öykündüğü bu görevinin gereğini en iyi şartlarda yapması için bireysel olarak mesleki yeteneklerini geliştirmesi için çok çalışmaya devam etmesini dilemekten başka bir şey elden gelmiyor.Takım içerisinde kısa bir sürede bu derece sevilebilmeyi ve kendisini kabul ettirmeyi başarmış birinin mesleki gelişimini arttıracak bir iş disiplinine de sahip olduğunu düşünmek istiyorum. Kendisini büyük bir ilgi ve merak ile izlemeyi sürdüreceğim. Her geçen gün bir adım ileriye giden bir takımın kulübesinde oturan biri olarak , o’nunda takım ile birlikte her geçen gün mesleki becerilerini geliştirmesini ümit ediyor ve diliyorum.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Hep Böyle Kal

Erol Evgin'in en sevdiğim şarkılarından biridir. " Hep böyle kal."

Şimdilerde Galatasaray formalı bir oyuncuyu seyrederken bu şarkı ve onun sözleri aklıma geliyor.

Sezon öncesi piyasa daha henüz hareketlenmeye başladığında açıklanan bir transferdi bu . Kendisini futbol sahası dışında ilk kez tatilini sürdürdüğü Antalya'da , Lig TV mikrofonlarına verdiği röportajında dinleme ve izleme şansı bulmuştum. Henüz resmi mukaveleyi imzaladan verdiği o kısacık mülakatında kendisi hakkında sade bir Galatasaray taraftarı olarak edindiğim izlenim çok olumlu idi. Heyecanı gözlerinden okunuyordu . Kolay değil , 2006/2007 sezonunda Kayseri Erciyes forması ile Ali Sami Yen 'de hocası ve takım arkadaşları ile bizlere yaşattıkları hayal kırıklığından sonra o gün orada büyük bir sürprize imza atan mütevazi takımın en iyi oyuncularından birinin yolu artık Sarı Kırmızı ile kesişiyordu. Transferinin neredeyse sezon bitmeden resmiyet kazandığını düşünürsek , o 'nu Kayseri'den Bursa'ya götüren ve yine İstanbul'a gelmesine aracılık ettiğini düşündüğüm Büyük Kaptan'a da özel bir teşekkür etmek gerekir.

Mustafa Sarp'ın adı sezon hazırlıkları başladığında kurulan Galatasaray kadrolarında iyi bir rotasyon oyuncusu olması ümitleri ile genelde ikinci 11 'e yazılıyordu . Mehmet Topal'ın beklenmedik sakatlığını hesaba katmazsak eğer forma giydiği ilk hazırlık maçından itibaren
sahada gösterdiği performans ile formayı kaptı ve kolay kolay da bırakacağa benzemiyor .

Bence Mustafa Sarp'ın en önemli özelliği futbolu basit oynamaya çalışması . Oynadığı mevki ve hocasının O'na verdiği görevi layığı ile yapmaya gayret gösteriyor . Orta sahada defansif özellikte bir görev almasına rağmen henüz 5.resmi maçta attığı 2 gol Sarp'ın futbol iştahının da bir göstergesi olsa gerek.

Bazı oyuncular vardır üstüne geçirdiği formanın değerini bilen , o formayı giymenin ne anlama geldiğini o formanın üzerindeki armanın aşığı olan tribünlerdekiler kadar bilebilen . Onlar özel futbolculardır . Mustafa Sarp 'ta özel bir futbolcu olma yolunda hızla ilerliyor lakin emniyet kemerini de sıkı sıkıya bağlamış durumda . Yani trafikte sorun yok , olacağını da düşünmüyorum. Öyle ise Erol Evgin'den Mustafa Sarp için gelsin ...

"Hep böyle kal . " Mustafa . Hep formaya yakın.